Infinitives nedir? Bare infinitive ve to infinitive

iddia ingilizce nedir

iddia ingilizce nedir - win

SCP-049

Madde: SCP-049
Nesne Sınıfı: Öklid
Özel Saklama Prosedürleri: SCP-049, Site-19 Araştırma Sektör-02 de standart güvenlikli insansı muhafaza hücresinde tutulmaktadır. SCP-049 bir yere nakledilmeden önce mutlaka uyuşturulmalıdır. Nakil sırasında SCP-049 3.Seviye İnsansı Kısıtlama Kelepçeleri (tasma ve uzatma çubukları dahil) ile sabitlenmeli ve en az iki silahlı koruma tarafından izlenmelidir.
SCP-049 genellikle vakıf çalışanları ile iş birliği yapsa da ani davranış değişiklikleri ve taşkınlık durumlarında güç kullanılması gerekmektedir. Bu taşkınlık anlarında hiç bir personel kesinlikle 049 ile doğrudan temas etmemelidir. Lavantanın (L. multifida) SCP agresifleştiği zamanlarda sakinleştirici etkisi olduğu görülmüştür. SCP-049 sakinleştikten sonra genellikle uyumlu haline geri döner ve direnmeden muhafaza hücresine dönecektir.
SCP-049'un muhafazasını kolaylaştırmak için iki haftada bir, yakın zamanda ölen bir hayvanın (genellikle bir sığır veya diğer büyük memeli) cesedi sağlanacaktır. SCP-049-2 örnekleri haline gelen cesetler, SCP-049'un muhafaza hücresinden çıkartılmalı ve yakılmalıdır. SCP-049'un artık insan denekler ile etkileşime girmesine izin verilmemektedir ve insan denekler için talepleri reddedilecektir.
Geçici Sınırlama Prosedürü Güncellemesi: (Bkz. Ek 049.3) Muhafaza Komitesi Emri 049.S19.17.1 ile artık SCP-049'un herhangi bir Vakıf personeli ile doğrudan etkileşime girmesine izin verilmemektedir. Aynı zamanda ameliyatlarında kullanmak için herhangi bir ceset de sağlanmayacaktır. Bu karar, SCP-049'un muhafazası ile ilgili bir uzlaşıya varılana kadar süresiz olarak devam edecektir.
Açıklama: SCP-049 1.9 metre civarında, ortaçağ veba doktoru görünümünü taşıyan insansı bir varlıktır. SCP-049 bu mesleğin göstergesi olan cübbe ve seramik bir maske giyiyor gibi gözükse de bu giysiler SCP-049'un vücudunun bir parçasıdır ve altındaki form neredeyse ayırt edilemez haldedir. Buna rağmen röntgenler SCP-049'un bu katmanın altında insansı bir iskelete sahip olduğunu göstermektedir.
SCP-049 çeşitli dillerde konuşma yeteneğine sahip olsa da İngilizce ve ortaçağ Fransızcasını tercih etmektedir.1. SCP-049 genellikle vakıf personeline karşı samimi ve iş birliği içerisinde olsa da "Veba" olarak adlandırdığı şeyin varlığını hissettiğinde huzursuz veya direkt agresif hale gelmektedir. Bu Veba'nın tam olarak ne olduğu Vakıf araştırmacıları tarafından bilinmese de SCP-049 için büyük bir endişe kaynağı olduğu görülmektedir.
SCP-049, Veba'dan etkilendiğini gördüğü bireylere karşı saldırgan hale gelir. Böyle bir durumla karşılaşılırsa hemen kontrol altına alınmalıdır. Eğer bırakılırsa bu bireyleri öldürmeye çalışır. SCP-049 doğrudan temas ile bir organizmanın bütün yaşam fonksiyonlarını durdurma yeteneğine sahiptir. Bunun nasıl olduğu şu anda bilinmemektedir ve SCP-049'un kurbanlarının otopsileri sonuçsuz kalmıştır. SCP-049, bu cinayetlerden sonra hayal kırıklığı ya da pişmanlık duyduğunu ifade ederek, "Veba"yı bitirmek için çok az şey yaptıklarını belirtmesi ile taşıdığı siyah bir doktor çantasında bulunan aletleri kullanarak ceset üzerinde ilkel bir ameliyat yapmaya çalışacaktır.2. Bu ameliyatlar her zaman "başarılı" olmamakla birlikte, genellikle SCP-049-2 örneklerinin oluşturulmasına neden olur. SCP-049-2 örnekleri, SCP-049 tarafından yönetilen yeniden canlandırılmış cesetlerdir. Bu örnekler, sadece temel motor beceriler ve tepki mekanizmalarına sahiptir, önceki anılarına veya zihinsel işlevlerine sahip değil gibi görünmektedirler. Bu varlıklar genellikle çok az hareket eder ve aktif değildir. Eğer provoke edilirse veya SCP-049 tarafından yönlendirilirse son derece agresif olabilirler. SCP-049-2 örnekleri aktif biyolojik fonksiyonlara sahiptir, ancak bunlar şu anda anlaşılmış olan insan fizyolojisinden çok farklıdır. Bu farklılıklara rağmen, SCP-049 kurbanların "iyileştiğini" belirtir.
Ek 049.1: Keşif
SCP-049, Güney Fransa'daki Montauban kasabasında bir dizi kaybolma olayının araştırılması sırasında keşfedildi. Yerel bir konuta baskın sırasında araştırmacılar, SCP-049'un yanı sıra birkaç SCP-049-2 örneği buldular. Kolluk kuvvetleri saldırgan 049-2 örnekleri ile çatışırken, SCP-049'un bu olayı izlediği ve günlüğüne notlar aldığı belirtildi. 049-2 örneklerinin tümü imha edildikten sonra, SCP-049 kendi rızası ile Vakıf gözetimine girdi.

Keşfedilme anında SCP-049
Aşağıdaki görüşme Doktor Raymond Hamm tarafından ilk araştırmalar sırasında yapılmıştır:
Görüşmeyi Yapan: Dr. Raymond Hamm, Site-85
Görüşülen: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
SCP-049: (Fransızca) Pekala, nasıl başlamak istersiniz? Kendimizi tanıtalım mı?
Dr. Hamm: (Diğer tarafa dönerek) Fransızca mı bu? Bir tercüman bulabilir miyiz-
SCP-049: (İngilizce olarak) Kralın İngilizcesi… Tercümana gerek yok efendim, yeterince iyi konuşabilirim.
Dr. Hamm: Güzel. Adım Dr. Raymond Hamm ve-
SCP-049: Ah! Bir doktor! Şüphesiz ki benzer görüşlere sahibiz. Uzmanlık alanınız nedir beyefendi?
Dr. Hamm: Kriptobiyoloji, neden-
SCP-049: (Güler) Bir tıp insanı, tıpkı benim gibi. Harikulade! Ben de sıradan sokak serserileri tarafından kaçırıldığımdan endişe etmeye başlamıştım. (Etrafa bakarak) Bu yer, öyleyse. Burası sizin laboratuvarınız mı? Gayet temiz ve vebadan neredeyse hiç iz yok.
Dr. Hamm: Veba mı? Ne demek istiyorsun?
SCP-049: Afet! Kara ölüm. Bilirsiniz… ah…(parmakları ile şakaklarına vurarak) …ne diyorlardı buna… şey… ah, her neyse önemi yok. Veba. Bu duvarların dışında fazlasıyla mevcut. Bir çoğu buna yenik düştü ve çok daha fazlası düşmeye devam edecek. Ta ki mükemmel bir tedavi geliştirilene kadar. (Arkasına yaslanarak) Neyse ki, onu bulmaya çok yakınım. Görüyorsunuz ki hayattaki görevim dünyayı bu vebadan kurtarmak. Bütün tedavileri bitirecek gerçek bir tedavi!
Dr. Hamm: "Kara ölüm" derken bubonic vebadan mı bahsediyorsun?
SCP-049: (Duraksar) O nedir bilmiyorum.
Dr. Hamm: Anlıyorum. Ajanlarımızın o evde bulduğu varlıklar, sen onlarla karşılaştığında ölülerdi değil mi? Onları yeniden mi canlandırdın?
SCP-049: Hmm, öyle de denilebilir. Olaylara çok basit bakıyorsunuz doktor. Ufkunuzu genişletin. Yaşam ve ölüm, hastalık ve sağlık.. Bunlar amatör doktorlar için amatör terimlerdir. Bu dünyada insanları ilgilendiren tek bir illet vardır ve o da Veba. Başka hiçbir şey değil. Beni yanlış anlamayın, onlar çok hastaydı, hem de hepsi.
Dr. Hamm: Sen de o insanları iyileştirdiğini mi düşünüyorsun?
SCP-049: Elbette. Benim tedavim en etkilisidir.
Dr. Hamm: Fakat o şeyler artık insan değildi.
SCP-049: (Duraksayarak Dr. Hamm a bakar) Evet, bu mükemmelbir tedavi değil. Fakat zamanla olacak. Ve daha fazla deneyimle. Yöntemlerimi geliştirmek için bütün hayatımı harcadım doktor Hamm, gerekirse bir ömür daha harcayacağım. Şimdi, fazla vakit kaybettik. Yapacak işlerimiz var! Kendi araştırmama bölünmeden devam edebileceğim bir laboratuvara ihtiyacım olacak. Ve asistanlar elbette, tabii bunu kendim de sağlayabilirim. Zamanla… (Güler)
Dr. Hamm: Kurumumuzun buna izin vereceğini sanmıyorum-
SCP-049: Saçmalık. Burada hepimiz bilim insanlarıyız. Önlüğünüzü alın ve odamı gösterin doktor. (bastonu ile işaret ederek) İşimiz şimdi başlıyor.
[KAYIT SONU]
Görüşmecinin Notu: SCP-049 son derece insani bir şekilde iletişim kuruyor olsa da varlığın yanında bulunuyorken garip bir huzursuzluk hissedilmektedir. Bu varlıkta gerçekten tuhaf bir durum var.
Ek olarak, SCP-049'un etrafa sallayıp durduğu bastonuna el koyduk. Bu, kısmen anomalilerin mülkiyetleri için sınırlama prosedüründen dolayı, kısmen de 049'un onu sallarken çok tehditkâr durması sebebiyle yapıldı. Varlık başta bundan hiç memnun kalmasa da ona test için denekler sağlama konusunda tavizler verdikten sonra (ki bu daha fazla bizim araştırmalarımız yararına) durumu kabullendi.
Ek 049.2: Gözlem Kaydı
SCP-049, Site-19'da muhafaza altındayken, kendisine sağlanan çeşitli memeli cesetleri üzerinde çalışmak ve ameliyat etmek için önemli miktarda zaman harcadı. Rutin olarak, SCP-049 cesedi ameliyat etmek için birkaç gün harcayacak daha sonra (cesedin SCP-049-2'nin bir örneği olup olmaması fark etmeksizin) bulgularını doktor çantasında sakladığı kalın, deri bir günlükte belgelemek için birkaç gün daha harcayacaktır. SCP-049 genellikle bulgularını Vakıf personeli ile paylaşmaya heveslidir.
Aşağıdakiler, SCP-049 bir memeli cesedi üzerinde çalışırken gözlemlenen olayların bir günlüğüdür.
Gözlem Kaydı 049.OL.1 Özet
Konu: SCP-049
Önsöz: Denek (D-85123) SCP-049'un muhafaza hücresine getirildi. Varlık, araştırmacılar ve personele içten minnettarlığını sunduğunu belirtti.
Gözlem Notları: SCP-049 araçlarını çantasından çıkarırken denek D-85123'e birkaç standart tıbbi soru sorarak başladı. Hazırlıklarını bitirdikten sonra SCP-049 onunla arasındaki arasındaki mesafeyi hızlıca kapattı ve boğazına dokunarak öldürdü. Sonrasında SCP-049 derneğin cesedinin yapısında bir dizi önemli değişiklik yaptı, genellikle bir el pompası ve bakır tüpler yardımı ile cesede bir takım sıvılar enjekte etti. Sonuç olarak ortaya çıkan 049-2 örneği hareketli hale geldi. 049 tarafından modifiye edilmiş kollarını savurarak hücrenin duvarlarını kavramaya ve göğsündeki delikten hırıltılar çıkarmaya başladı. Bu süre zarfında, SCP-049'un günlüğüne notlar aldığı, izleme ve araştırma personeline tedavisinin etkinliği hakkında açıklama yaptığı gözlemlenmiştir. Güvenlik personeli SCP-049'u hücresine götürmek için odaya girdi ve SCP-049-2 örneği tarafından saldırıya uğradı. Güvenlik ekibi 049-2 örneğini imha etti. SCP-049, sonuçlardan memnun olduğunu belirterek direnç göstermeden muhafazaya geri döndü.
Gözlem Kaydı 049.OL.2 Özet
Konu: SCP-049
Önsöz: Yakın zamanda ölen bir keçinin cesedi SCP-049'a verilmiştir. SCP-049 minnettarlığını belirtti.
Gözlem Notları: SCP-049, birkaç gün boyunca keçi cesedini ameliyat etti. Sonunda işlem bir SCP-049-2 örneğiyle sonuçlandı. SCP-049 bu sonuçtan memnuniyet duyduğunu ifade etmesi ile beraber, "hastalık hala başlangıç ​​aşamasındaydı. Veterinerlik pratiğim, fazla gelişmiş değil ancak hasta işleme iyi yanıt verdi." dedi.
Gözlem Kaydı 049.OL.3 ÖZET
Konu: SCP-049
Önsöz: SCP-049'a yakın zamanda ölen bir orangutanın cesedi sağlandı. SCP-049 orangutan ve insan fizyolojilerindeki benzerlikler nedeniyle memnuniyetini belirtti ve şükranlarını sundu.
Gözlem Notları: SCP-049 orangutan üzerinde birkaç gün çalışarak, birkaç kez yeniden canlandırdı. Fakat, SCP-049, deneyimlediği sonuçlardan hoşnut görünmedi ve ek çalışmalarından önce yaratığı üç kez yeniden canlandırdı. Beşinci kez yeniden canlandıramadıktan sonra cesedi yakmaları için Vakıf personeline teslim etti. "Bundan çok şey öğrendim, ancak önceki iyimserliğimin yanlış olduğundan korkuyorum. Daha önce tedavi çalışmalarımda böyle bir engele denk gelmemiştim. Bunun gibi başka denekler araştırmamın ilerlemesine çok yardımcı olacaktır." diye belirtti.
Gözlem Kaydı 049.OL.7 TAMAMI
Konu: SCP-049
Önsöz: SCP-049'a yakın zamanda ölen bir büyükbaş cesedi verilmiştir. Bu seçimden dolayı memnuniyetsizliğini bildirmesine rağmen yine de kabul etti.3.
Gözlem Notları: SCP-049, büyükbaş hayvan cesedi üzerinde çalışarak birkaç gün geçirdi. Sadece talep ettiği, kurutulmuş et, ince krakerler ve sert peyniri yemek için mola verdi.4. SCP-049 önce cesedin mumyalanmasıyla başlayarak, çantasından her biri farklı, koyu bir sıvı içeren bir dizi uzun şırınga çıkardı. SCP-049 bunları 'sıvıların özleri' olarak tanımladı ve şu şekilde açıkladı, "Veba vücutta sistemik dengesizliğe yol açar, bu durumda tedavi uygulanmadan önce vücuttaki özlerin dengelenmesi lazımdır yoksa bünye tedaviyi reddeder"5
Sonraki birkaç gün içinde, SCP-049, sığır cesedinin organlarını bir dizi büyük metal aletle ayarlamak için önemli miktarda zaman harcadı. Sekiz gün sonra SCP-049, paratoner benzeri bir alet üretti. Dr. Hamm bunu bir şok cihazı ile değiştirerek cesede çeşitli yerlerinden elektrik verdi. Bu eylem, başın tersine ve uzuvların da tuhaf yönlerde olmasına rağmen sığırı yeniden canlandırmayı başardı.
Bunu Takiben Yapılan Görüşme
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Hamm: Birkaç haftadır çalışmanı izliyoruz ve dürüstçe söylemek gerekirse ne yaptığını anladığımdan emin değilim. İşlemini ayrıntılı olarak anlatabilir misin?
SCP-049: Aman Tanrım hayır. Süreç çok karmaşık ve yoğundur. Asistanınıza da söylediğim gibi yöntemlerim hakkında bulabileceğiniz en iyi bilgiyi burada günlüklerimde bulabilirsiniz. Çünkü çalışmalarımın çok kapsamlı kayıtlarını tutuyorum.6
Dr. Hamm: Anlıyorum. Endişem o ki doktor, biz hala neyi tedavi etmek istediğini, nasıl ortaya çıktığını ya da bu denekleri yarı canlı, akılsız dronlara dönüştürmenin nasıl bir fayda sağladığını anlamış değiliz.
SCP-049: Vebayı anlamıyor musunuz? Bunca zaman sonra bile mi? Doktor, o bahsedilemez bir korkudur, daha önce birçok kez yüzünü göstermiş ve tekrar gösterecektir. Korkarım ki, tam olarak anlayamadığınız bir hastalığın merhametinde olmanız çok acı.
Dr. Hamm: Bu hala soruma bir cevap vermiyor. Yaptıkların nasıl bir tedavi sayılabilir?
SCP-049: (Aniden huzursuz hale gelerek) Bu bir tedavi! Dilerseniz çabalarıma gülebilirsiniz ancak, bu büyük bir merhametle yapılan bilimsel ilerlemeyi karalamayın. Sizin bu dar görüşünüzle gördüğünüz şey, Vebaya yakalanmış bir canlının umabileceğinden çok daha iyi bir yaşamdır. Bu canlı şimdi temiz, vebayı yayamayacak ve yaşayacağı dehşetten kurtuldu.
Dr. Hamm: Bu bir canlı değil doktor, hatta-
SCP-049: (Sarsılmış bir şekilde) Benimle alay etmeyin beyefendi! Siz ve meslektaşlarınız, diğer birçok insan gibi küçük aksiliklere bakmaktan, kurtuluşun gözlerinizin önünde gerçekleştiğini fark etmekten acizsiniz. Siz, çürüyen kütükleri değiştirmeden bütün binanın üzerinize çökmesini mi beklersiniz? Hayır. Onları bulur ve çıkarırsınız. Ve yerlerini çürümemiş olanlar ile değiştirirsiniz. En önemlisi de, artık farklı gözüküyor diye alay etmezsiniz. Çünkü o artık sağlam ve hastalıktan kurtulmuştur.
Dr. Hamm: Özür dilerim. Seni tedirgin etmek istemezdim. Sadece anlamaya çalışıyorum.
SCP-049: (Derin Nefes Alır) Evet pekala, lütfen ileride sözlerinize dikkat edin doktor. Ben bir profesyonelim ancak profesyonellerin bile başyapıtlarının eleştirilmesi karşısında gururları incinebilir. Bunu meslektaşlar arasında bir iyi niyet göstergesi olarak affedeceğim.
Dr. Hamm: Sana yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?
SCP-049: (Duraksar, Dr. Hamm'den uzağa bakarak) Hayır, hepsi bu kadar. Her zamanki programda başka bir denek, daha fazla insan anotomisine sahip olanları tercih ettiğimi biliyorsunuz.
[KAYIT SONU]
Katılan Araştırmacının Notu: SCP-049, diğer insanlara gerçekten yardım etmek istiyor gibi görünmesine rağmen, bizi tam olarak neyden kurtarmaya çalıştığına dair somut bir örnek sunamamıştır. Birkaç hafta boyunca izlediğim kadarı ile sonuçlar hiç değişmiyor gibi görünse de, SCP-049 mükemmel tedavisine yaklaştığını iddia etmeye devam ediyor. Onun, ortaya çıkan sonuçların gerçekliğinden bizim düşündüğümüzden daha fazla bilincinde olduğunu düşünüyorum.
Ek 049.3: 04/16/2017 Tarihli olay
SCP-049'un muhafaza altına alınmasından kısa bir süre sonra Dr. Hamm, varlığın anormal özellikleriyle ilgili olarak bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Zamanla SCP-049, denekleri ve SCP-049-2 örnekleri ile ilgili memnuniyetsizliğini belirtmeye başladı. Bu, SCP-049'un hiçbir zaman saldırgan davranış sergilemediği birkaç ay boyunca devam etti.
16 Nisan 2017'de Dr. Hamm, rutin bir röportaj daha yapmak için test odasına girerken SCP-049 tedirginleşti ve Dr. Hamm'e kendini iyi hissedip hissetmediğini sordu. Dr. Hamm protokol gereği SCP-049'a röportajın gerekli olduğunu hatırlattı. Varlık agresifleşerek Dr. Hamm'a saldırıp onu öldürdü. Güvenlik protokolündeki bir gecikme nedeniyle ve Dr. Hamm oda içi acil durum sistemini etkinleştirmediği için cesedi üç saat sonrasına kadar fark edilmedi. Bu noktada SCP-049 onu bir SCP- 049-2 örneğine çevirmişti.
Hadisenin ardından SCP-049 ile Dr. Theron Sherman röportaj yaptı.
Görüşmeci: Dr. Theron Sherman, Site-42
Görüşülen: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Sherman: Kendini açıklamanı bekliyorum.
(Yanıt yok)
Dr. Sherman: SCP-049, eylemlerini açıklaman bekleniyor ve iş birliği yapmamanın muhafaza şartlarında daha fazla kısıtlamaya neden olacağını hatırlatırım.
SCP-049: (Duraksar) Yaptıklarım açıklama gerektirmiyor.
Dr. Sherman: Doktor Raymond Hamm'i öldürdün ve parçaladın ta ki-
SCP-049: (Sinirle konuşmayı bölerek) Ölmedi! Hayır! O… Ölü değil… Tedavi oldu.
Dr. Sherman: Tedavi mi? Neyin tedavisi?
SCP-049: Veba, beyefendi! Zannederdim ki en azından siz, benim hastalığı fark etmemin ne kadar büyük şans olduğunu anlarsınız yoksa-
Dr. Sherman: (Bölerek) Ne Vebası? Durmadan bu hastalıktan bahsediyorsun ama bir kere bile onu tanımlayabilmiş değilsin. Onda şimdiye kadar göremediğin ne gördün de bu onun hayatına mal oldu?
SCP-049: O… (Duraksar) Veba öngörülemez şekillerde başlar, ilerler ve.. ve hazırlıksız olanlara gizlice (Nefes alıp vermesi şiddetlenir) Buna ne derseniz deyin doktor. Ona yaptığım bir merhametti. O tedavi oldu.
Dr. Sherman: O şu an bir bitkiden farksız!
SCP-049: (Duraksar) Ben… Ben anlamanızı beklemiyorum. Siz ve sizin gibiler bilim insanı değil de- duygularının esiri olduğunu kanıtladı. Benim gördüğüm dehşetleri, vebaya yenik düşen ve değişen milyonlarca insanı tahayyül edemezsiniz.
Dr. Sherman: Senin tedavin Ray'in canına mal oldu.
SCP-049: Hayır, efendim, ben onu kurtardım! Siz bu dünyanın ölüm ve umutsuzluğa geri dönmesine göz yumardınız. Yarattığım mucizeyi görmezden geldiniz-
Dr. Sherman: (SCP-049 konuşurken devam ederek) Ne hastalığı? Ne Vebası? O sağlıklı bir insandı! Ve iyi bir doktor!
SCP-049: -ki ben bunu ücretsiz olarak ihtiyacı olan herkese sunuyorum. Siz bu tartışmaya değmezsiniz beyefendi! Dar görüşlü ve aptalsınız. Dr. Hamm hastaydı ve ben (nefes nefese kalır) ben onu iyileştirdim. Bunu yapabilecek tek kişi benim. Çalışmam devam etmek zorunda. Öğrenilmesi gereken çok fazla şey var-
Dr. Sherman: Bu kadarı yeter. İzinlerin iptal edildi, karantinaya hoş geldin 049. (Mikrofondan uzaklaşır) Burada işimiz bitti.
SCP-049: -ki başkaları da kurtarılabilsin! Sen bile, bunu hak etmiyor olsan da sen bile kurtarılabilirsin. Herkesi kurtarabilirim! Bu hastalığı kaldırabilirim! Sadece ben! Ben- ben… (güçlükle nefes alır) Onu kurtardım… Dr. Hamm… Onu tedavi ettim. O hastaydı… Biliyorum ki o hastaydı. Biliyorum… Ve ben… Hepiniz hastasınız. Ama ben sizi kurtarabilirim. Herkesi kurtarabilirim. Çünkü ben tedaviyim.
[KAYIT SONU]
EK 049.4: Olay Sonrası Rapor Görüşmesi
Aşağıdaki röportaj 16/04/17 049 Olay Raporundan bir alıntıdır. Görüşme Dr. Elijah Itkin tarafından ilk araştırmanın başlamasından üç hafta sonra gerçekleştirildi.
Tarih: 5/7/17
Görüşmeyi Yapan Kişi: Dr. Elijah Itkin
Görüşmeci: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Itkin: SCP-049, bu röportajı 16 Nisan'da bir personelin ölümüyle sonuçlanan eylemleriniz hakkındaki araştırmamızı kapatmak için yapıyoruz. Yapacağınız yorum var mı?
SCP-049: Sadece çalışmama devam etmeme izin vereceğiniz günü sabırsızlıkla bekliyorum! Son birkaç haftayı notlarımı derleyerek ve Vebanın nasıl, neredeyse benim bile tespit edemeyeceğim kadar sinsi bir şekilde birini enfekte edebildiğine dair yeni bir teori geliştirerek geçirdim.
Dr. Itkin: Eylemleriniz için herhangi bir pişmanlık yaşadınız mı? Dr. Hamm'in ölümü için?
SCP-049: (Elini sallar) Ah, evet. Bir meslektaşın ölümü her zaman üzücü olur ancak Vebanın karşısında hızlı ve tereddütsüzolmalıyız doktor.
Dr. Itkin: Dr. Sherman raporunda ilk röportajınız sırasında kederli göründüğünüzü belirtti.
SCP-049: Keder- (Duraksar) Evet, belki. Bunu düşünmedim… Bir başka doktorun enfekte olması acı verici fakat çalışma devam etmeli. Ne yazık ki üzücü olduğu kadar Dr. Hamm'in ölümü önemli bir fikir sağladı. Canlı insan denekler çalışmada ilerlemenin tek yolu. Tedavinin ölü et üzerinde etkisi çok az ve cömertçe sağladığınız cesetlerden öğrenebileceğim kadarını öğrendim. Artık hala hayatta olup hastalıktan etkilenenler ile ilgilenmeyi arzu ediyorum.
Dr. Itkin: Korkarım ki bu konuda hayal kırıklığına uğrayacaksın.
SCP-049: (Gülerek) Doktor… Yerinizde olsam bu kadar emin olmazdım.
[KAYIT SONU]
Dipnot
  1. Varlık 15. Yüzyıl Fransasından olduğunu iddia etse de çok fazla seyahat ettiğini itiraf ediyor.
  2. Bu çantanın iç hacmi anormal şekilde geniştir. SCP-049'un bunun içinden çantanın kendisinden büyük objeler çıkardığı görülmüştür.
  3. SCP-049 insan denekler ile çalışma isteğini birkaç kez belirtti ve bu sağlanmadığında memnuniyetsizliğini dile getirdi.
  4. Gıdaya gereksinim duymadığını fakat keyif aldığını ve gıdanın çalışmasına yardımcı olduğunu belirtiyor.
  5. SCP-049 bunu açıkladıktan sonra ekledi "Tabii bu bir hekim için en temel bilgidir, eğitiminiz sırasında bunu öğrenmiş olduğunuzu zannederdim."
  6. SCP-049'un günlükleri bilinen herhangi bir dilde yazılmış değildir, dil bilimci ve kod kırıcıların deşifre etme çabaları başarısız olmuştur.
submitted by Exile_Falcon77 to KGBTR [link] [comments]

Sosyalizme Çağrı (Marksizm Hakkında) Gustav Landauer – 7

Sosyalizme Çağrı (Marksizm Hakkında) Gustav Landauer – 7
https://preview.redd.it/ha91pzbh1r551.jpg?width=850&format=pjpg&auto=webp&s=b600e42b2c7732c4a7eb2d2adf205a46b767cca7

Marksizm

Karl Marx, Marksizm’in iki bileşenini, bilimi ve siyasi partiyi, suni bir biçimde birleştirip görünüşe bakılırsa tümüyle yeni, dünyanın daha önce görmediği bir şeyi, yani bilimsel bir temele ve bilimsel bir programa sahip bilimsel siyaseti ve partiyi yarattı. Bu gerçekten de yeni bir şeydi ve üstelik modern ve vakitlice idi ve ayrıca bilimi, aslında en son bilimi temsil ettiklerini duymaları işçilerin gururunu okşadı. Eğer kitleleri kazanmak istiyorsanız, o zaman gururlarını okşayın. Onları ciddi düşünce ve eylem için güçsüz kılmak ve onların temsilcilerini içi boş bir hayranlığın ilk örneği (arketip) yapmak, kendilerinin bile, en iyi ihtimalle yarım anladıkları bir retoriği söylemek isterseniz, o zaman bilimsel bir partiyi temsil ettiklerine inandırın. Onları büsbütün kötücül aptallıkla doldurmak isterseniz, parti okullarında eğitin. Bunun içindir ki bilimsel parti tüm zamanların en gelişmiş insanlarının talebi idi! Yürürken, düşünürken, yazarken veya resim yaparken içgüdü ve ılımlılık ile hareket eden tüm eski politikacılar ne kadar da amatörlermiş. Bu doğal yeteneğin yanı sıra epey vasıf ve teknik gerektirse dahi hiçbir surette bilim değildi. Ve Plato’dan Machiavelli’ye oradan muhteşem Demagog için El Kitabı’nın yazarına bir bilim çeşidi olarak siyasetin temsilcileri ne kadar da mütevazı kişilermiş. Onlar, basitleştirme ve sentez için büyük bir yetenek ve kesif bir gözle bireysel deneyimleri ve kurumları düzenlediler ve sınıflandırdılar, fakat bunu bilimsel olarak yapma fikri akıllarına hiç gelmedi. Sanatsal yaratıcılık için program temeli sağlamak iddiasında olsaydı estetik nasıl olurdu; Marksizm işbu bilimsel sosyalistler içindir.
Marksizm hükmetmek isteyen profesördür; bu cihetle Karl Marx’ın meşru çocuğudur. Marksizm, babasına benzeyen bir uydurmasyondur ve Marksistler kendi doktrinlerine benzerler.
Fakat gerçekte Marksizm’in bilimsel hezeyanı partinin nesnel (practical) politikalarıyla da iyi uyum sağlayamaz. Bu ikisi sadece Marks ve Engels veya profesörle ipleri elinde tutanı şahsında birleştiren Kautsky gibi adamlar açısından uyuşur. Elbette kişi şayet ne istediğini biliyorsa doğru ve faydalı olanı isteyebilir. Fakat – böyle bir bilginin adına bilim denen şeyden uzak olduğu gerçeği dışında – bir yandan doğal hukukun varsayılan gücüne sahip sözde tarihsel gelişme yasalarına, şeylerin nasıl zorunlu ve kaçınılmaz olarak gelmesi gerektiğinin kesin bilgisine dayanıp böylece hiçbir insanın ne iradesinin ne de eyleminin bu ön belirlenimi zerre kadar değiştiremediğini ileri sürmek; diğer yandan dilemek, talep etmek, etki etmek, eyleme geçmek ve detayları değiştirmek dışında bir şey yapamayacak bir siyasi parti olduğunu iddia etmek handiyse çelişkilidir. Bu iki uyuşmazlık arasındaki köprü insan tarihinde kamuoyuna ifşa edilmiş en çılgın kibirdir. Marksistlerin yaptığı veya talep ettiği her şey (kaldı ki talep ettikleri yaptıklarından çoktur) şu anda tam da Tanrı (Providence) tarafından belirlenmiş gelişimin gerekli bağlantısıdır ve sadece doğal hukukun tezahürüdür. Diğerlerinin, Karl Marx tarafından keşfedilen ve sağlama alınan insafsız tarihsel eğilimleri zapt etmek adına yaptığı her şey nafile bir çabadır. Diğer bir deyişle Marksistler, amaçları bakımından gelişim yasasının icrai organlarıdır. Marksistler, üç aşağı beş yukarı bir kişide birleşen doğa ve toplum hükümetinin yasama ve yürütme dalları gibi bu yasanın keşfedicileri ve de uygulayıcılarıdır. Her halükarda diğerleri de istemeyerek de olsa bu yasaların uygulanmasına yardım ederler. Yoksul arkadaşlar her zaman yanlış şeyi isterler fakat tüm çabaları ve eylemleri ancak Marksizm tarafından belirlenmiş ihtiyaca yardımcı olur. Her kibir, her inatçı çılgınlık, hoşgörüsüzlük ve dar kafalılık ve Marksistlerin bilimsel-politik yürekleri ile sürekli sergilenen tüm küçümseyici huylar, saçma ve tuhaf teori karışımları, bilim ve parti pratiklerinden kaynaklanır. Marksizm hükmetmek isteyen profesördür; bu cihetle Karl Marx’ın meşru çocuğudur. Marksizm, babasına benzeyen bir uydurmasyondur ve Marksistler kendi doktrinlerine benzerler. Tek fark şu ki gerçek Profesör Karl Marx’ın entelektüel zekâsı, eksiksiz bilgisi ve çoğunlukla takdire şayan mantıksal birleştirimi ve birlik hediyesi şimdilerde genellikle broşür yazarlarının ilmi, parti-okul bilgeliği ve alt tabakanın papağan gibi tekrarı ile yer değişmiştir. En azından Karl Marx ekonomik yaşamın gerçeklerini, yararlanılan-kaynaklara ilişkin belgeleri ve – çoğu kez oldukça küstahça da olsa – büyük içgüdüsel dehaların keşiflerini çalışmıştı. Onun halefleri ise genellikle Berlin’deki Eğitim Bakanlığı’nın onayı ile derlenmiş ders kitapları ve özetleri ile yetinmektedir. Ve bizler burada proleteryanın aptal ve hayâsız dalkavukluğuna uymak zorunda olmadığımız için sosyalizm proleteryanın ortadan kalkmasını amaçladığı ve bu sebeple de onu ilgili tüm tarafların yüreğine ve aklına bilhassa faydalı bir kurum olarak görmediği için (büyük ve talihli şahıslar açısından, elbette, tıpkı her zorluk ve engelde olduğu gibi beraberinde pek çok avantajı getirecektir. Bir tür hazır oluş veya açık icra ihtimali ve gerilimi oluşturduğu ölçüde yoksunluğun ve içsel boşluğun bir gün, o büyük anda, birdenbire tüm kitleleri dayanışma ve deha ile hareket etmek üzere zorlayacağına dair her zaman bir umut vardır) burada bir kez daha şu söylenebilir: doğrudur, bir mucize, yani ruhun mucizesi, bir gün proletaryanın başına gelebilir, diğer tüm insanların başına gelebildiği gibi. Fakat Marksizm bu tür bir Pentekostal mucize değildi ve lisana bir hediye getirmedi. Daha çok Babilli bir kafa karışıklığı ve yüksekten atış idi. Proleter Profesör, proleter avukat ve parti lideri, bilim olma iddiasındaki sosyalizm türü olan ve adına Marksizm denilen o karikatürlerin karikatürüdür.
Bu Marksizm bu bilimi ne öğretir? Ne iddia eder? Geleceği bildiğini iddia eder. Sonsuz gelişim yasası ve insanlık tarihinin belirleyici faktörlerine ilişkin derin bir iç görüye sahip olduğunu; neyin gelmekte olduğunu, tarihin nasıl devam edeceğini ve koşullarımızdan ve üretim ve örgüt biçimlerimizden ne çıkacağını bildiğini zanneder.
Bilimin değeri ve anlamı hiç bu kadar saçma bir şekilde yanlış anlaşılmamıştı. İnsanlıkla, özellikle insanlığın en çok ezilen, entelektüel olarak mahrum edilmiş ve geri kalmış kısmı ile çarpık ayna görüntüsü kullanılarak hiç bu kadar alay edilmemişti.
Biz burada henüz bu bilimin içeriğini, Marksistlerin keşfettiklerini iddia ettikleri insanlığın varsayılan gidişatını hesaba katmadık. Bu noktada mesele sadece geçmişin verilerinden ve bilgilerinden ve günümüzün olguları ve koşullarından kesin bir bilgiyle geleceği haber veren, hesaplayan ve belirleyen bir bilimin var olduğuna dair ölçüsüzce aptal varsayımı ortaya çıkarıp, onunla alay etmek ve bu varsayımı reddetmektir.
Bu cihetle tarih ve politik ekonomi, bilim değildir. Tarihteki etkin güçler bilimsel olarak formülleştirilemezler; bunların hükümleri her zaman, içerdiği veya yaydığı insan doğasına bağlı olarak daha yüksek veya daha alçak bir isimle tarif edilebilir bir tahmin – kehanet ya da profesöre ait saçmalık – olacaktır.
Buraya kadar inandığım gibi – bildiğim gibi demeye de cüret edebilirim zira ahmaklar tarafından yanlış anlaşılmaktan korkmuyorum, aslında öyle olmasını ümit ediyorum – nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi – en derin inancım ve hissimle – nereye gitmemiz gerektiğini ve nereye gitmek istememiz gerektiğini konuşmaya da çalıştım. Fakat bu ihtiyaç bize doğal hukuk şeklinde değil ne olması gerektiği ile dayatılır. Desem ki bir şeyler biliyorum, bu bilme matematikteki bilinmeyen bir miktarın bilinenlerden hesaplanması anlamına mı gelir? Ya da bir geometri sorusunun çözülebilmesinde olduğu gibi midir? Ya da yerçekimi ve eylemsizlik yasası yahut enerji sakınımı kanunu her zaman geçerli midir? Veyahut formül için gereken verileri biliyorsam düşen bir nesnenin veya merminin yolunu hesaplayabilmem gibi midir? Veya H2O’nun su olduğunu bilmem gibi midir? Veya pek çok yıldızın hareketlerini hesaplayıp ay ve güneş tutulmalarını öngörebilmem gibi midir? Hayır! Tüm bunlar bilimsel eylemler ve sonuçlardır. Bunlar tabii yasalardır çünkü aklımızın yasalarıdır. Fakat yaşamımızdan ve bedenimizden ne anlam çıkaracağımızı, önceki yaşamımızın devamının, önümüzdeki yolun, sıkışmanın salınmasının, eğilim etkinleşmesinin – tüm bunlara “gelecek” denmektedir – ne olacağını söyleyen bir doğal yasa, aklımızın yasası, büyük enerji sakınımı yasasının bir alt-yasası daha vardır. Bunlar bilim şeklinde sunulamazlar, diğer bir deyişle sadece sınıflandırmaya tabi emrivakiler şeklinde değil bir eğilime eşlik eden his, dışarıdan gelene tamamen münasip arzu ve çabanın iç baskısı, dengenin değişen durumu şeklinde sunulabilirler. Bu; iradeye, göreve, kehanete varan tüm bildirimlere, vizyona ve sanatsal yaratıma işaret eder. Üzerinde durduğumuz yolun hedefi bir matematik sorun ya da olgusal bir rapor, hatta bir gelişim yasası ile benzer değildir. Bu, enerji sakınım yasası ile alay etmek olurdu. Bu yol cesur yürekliliğe tekabül eder. Bilginin anlamı: yaşamış olmak, olan şeylere sahip olmaktır. Yaşamın anlamı: yaşamak, gelecek olanı yaratmak ve bunun acısını çekmektir.
Bu sadece geleceğin bilimi olmadığı anlamına gelmez; yalnızca halen yaşayan geçmişin yaşayan bilgisinin olduğunu, orada yatan ve ölü olan bir şeylerin etkisiz bilimi olmadığını da ima eder. Marksistler ve onlar gibi tüm ahlakçılar ve gelişim politikacıları, ister Darwin-öncesi Marksistler gibi katastrofik ve çapsal gelişim teorisine bağlı olsunlar, isterse Darwinci revizyonistler gibi yavaş, tedrici çok küçük değişimlerin toplamı yolu ile eşit gelişen ilerlemeyi yerleştirmeyi dilesinler, bunlar ve gelişim biliminin tüm temsilcileri, mutlaka bilimsel faaliyetten vazgeçemiyor iseler, müteakip, görkemli, ilgili kelime gruplarının yani Ben Biliyorum, Ben yapabilirim (buradaki –ebilmek eki yetiyi ima eder. ç.n.), Ben yapabilirim ( buradaki –ebilmek eki olasılığı ifade eder. ç.n.), O yapmalı (buradaki -malı zorunluluk ifade eder. ç.n.), Ben yapmalıyım (buradaki –malı tavsiyeyi imler. ç.n.) ifadelerinin gerçek anlamlarına dair, doğa ve ruhun gerçekliğine ilişkin ne ifade ettikleri ile ilgili bilimsel bir araştırma yürütmelidirler. Bu onları daha mütevazı ve bilimsel, daha insani ve anlayışlı ve daha girişken ve mert yapacaktır.
Bu cihetle tarih ve politik ekonomi, bilim değildir. Tarihteki etkin güçler bilimsel olarak formülleştirilemezler; bunların hükümleri her zaman, içerdiği veya yaydığı insan doğasına bağlı olarak daha yüksek veya daha alçak bir isimle tarif edilebilir bir tahmin – kehanet ya da profesöre ait saçmalık – olacaktır. Bunlar her zaman doğamıza, karakterimize, yaşamımıza ve çıkarlarımıza bağlı bir değerlendirme olacaktır. Ayrıca söz konusu güçler şekilsiz, kararsız, belirsiz ve değişken olarak bizce kesinkes biliniyor olsa dahi bu tür ilkelerin uygulanması için gerekli olan olgular çok az bilinmektedir. Zaten insanın kelimenin tam anlamıyla sonsuz olan geçmişiyle ve dünya ile ilgili bilimsel bir değerlendirme yapmak için elimizde hangi dış bulgular vardır ki? Elbette, her tür şey, fazlasıyla çok, bu sözde bilimin arabalarına taşınmış ve bu arabalardan indirilmiştir. Maalesef bunlar sözde insan ve dünya tarihinin bir saniyesinden palas pandıras atılmış, karışmış, harap olmuş, parçalanmış yıkıntılardır. Hiçbir örnek ne kadar az bildiğimizi açıklığa kavuşturmaya yetecek kadar kaba değildir. Elbette bir örnek, tıpkı muhteşem Goethe’nin dediği gibi, sezgisel deha için genellikle bin kelimeye değerdir ve onları bünyesinde barındırır. Bununla birlikte bu biyolojik oluş ve insanlık tarihinin tüm alanları için güçlerle ve yasalarla ilgili örnek olaylar bulunmaktadır fakat yine Goethe’nin dilini kullanacak olursak, bunlar düpedüz veri-toplayıcılarının, Darwincilerin ve revizyonistlerin deneysel gübrelerine ve Marksistlerin diyalektik gübresine dönüşürler. Ve bu cihetle dahi – ki kendisi için insanların bir arada yaşamış olmaları ile ilgili meselelerde bir olay genellikle bin kelimeye bedeldir- bir bilim dehası değildir; yaratım ve eylem dehasıdır. Yaşamın bilgisi dâhil edilmiştir fakat ne kadar hakiki, büyük bilime dayandırılabilse de bu, bilim değildir.
Ve tanrıya ve dünyaya şükür olsun ki bu böyle! Gelecek olan her şeyi biliyor, gerçekten biliyor olsaydık niçin yaşardık? Yaşamanın anlamı yeni bir şeye dönüşmek değil midir? Yaşamanın anlamı eski, kendine güvenen ve bağımsız birer varlık olarak bizlerin, müstakil bir dünya ve sonsuz oluş olarak, içinde olmadığımız yeni, belirsiz bir başka dünyaya eşit derecede sonsuz, geçitten geçide ve çokluktan çokluğa girmemiz değil midir?
Kendimize canlı dediğimiz zaman, biz okuyucular ya da gözlemleyiciler ya da varlıklar çok iyi bilinen güçler tarafından eskiden eski olana, eşit derecede iyi bilinen bir yere doğru sürüklenenler değil miyiz? Ya da bizler eylem nesneleri olmaktan çok yürüyen ayak ve çalışan el değil miyiz? Ve dünya bize, her sabah kalktığımızda, meçhul, bilinmez ve amorf, kendi doğal kabiliyetlerimizin bir aracı ile oluşturup özümsediğimiz yeni ve sunulan bir şey gibi görünmez mi? Ah siz Marksistler, keşke özel yaşamınızda bereket ve neşenin bolluğuna sahip olsaydınız, o zaman yaşamı bilime döndürmek istemez ve döndüremezdiniz! Ve nasıl yapardınız ki, sosyalist olarak görevinizin, neşe dolu iş biçimleri ve topluluklar ve neşe içinde yaşayan toplum olma durumunu edinmeleri için insanlara yardım etmek olduğunu bilseydiniz.
Bıkmış, şüpheci veya dertli olarak değil, neşe ile kabullenerek insanların ve ulusların çok çeşitli ve anlaşılmaz geçmiş ve gelecek yaşam biçimlerine dair hiçbir şey bilmediğimizi belirtiyorum; binyılın kaderini bilmek, hissetmek ve içeriden yaşamak için yeterince, pek çok insana göre daha fazla, gururlu ve cesurum. Ne olduğuna ve neyin olmakta olduğuna dair bir fikrim var. Kaderimizin gidişatına ilişkin benim de bir hissiyatım var. Nereye gitmek ve nerede başkalarına tavsiyede bulunmak ve onları yönlendirmek istediğimi biliyorum. Ve pek çok kişiye, hem şahıslara hem kitlelere, iç görümü, coşkun hissimi, güçlü irademi aktarmak istiyorum. Fakat bir formülle mi konuşuyorum? Aldatıcı bir biçimde bir matematikçi gibi gizlenen bir gazeteci miyim? Bilim flütüyle toy çocukları saçmalık ve sahtekârlık dağına yönlendiren Fareli Köyün Kavalcısı mıyım? Ben bir Marksist miyim?
Hayır, fakat ne olduğumu söyleyeceğim. Konuştuğum başkaları – Marksistler – bana anlatana kadar beklemek zorunda değilim. Herkes kadar çalıştım, araştırdım ve bilgi topladım ve eğer tarih ve ekonomi diye bir bilim varsa ben kesinlikle onu öğrenecek yeterli beyne sahibim. Gerçekten de sizler, siz Marksistler tuhaf insanlarsınız ve kendinizi merak etmemeniz hayret verici. Mütevazı bir zekâya sahip insanların dahi bilimin sonuçlarını, bu sonuçlar ortada varken öğrenebileceği eski ve kesin bir konu değil midir? O halde tüm tartışmalarınızın, polemiklerinizin ve ajitasyonlarınızın, tüm talepleriniz ve müzakerelerinizin, tüm retoriğinizin ve münakaşalarınızın maksadı nedir? Bir biliminiz varsa eğer, bu yersiz didişmelerinize son verin. Okul müdürünün sopasını elinize alın ve bizi bilgilendirin, bize öğretin, yöntemleri, işleyişleri, yapıları öğrenmemizi ve bunları cansiperane uygulamamızı sağlayın ve tecrübeli, kandırılmamış ve kesin bilenler olarak Bebel’inizin dürüst bir amatör olarak denediğini yapın: nihayet gelecek tarihin kesin verilerini bize anlatın!
Çünkü sosyalizmi gasp eden ve Marks’ın Kapitali’ni, Nibelungen hazinesini koruyan cüceler gibi bekleyen Niselheim’ın soğukkanlı insanları küçümsenmeli ve dağıtılmalıdır. Sosyalizm meşru varislerine devredilmeli ki böylece neyse ona, – neşe ve coşkuya, inşa ve yapıma, tüm duyular için ve tüm ilksel yaşamlar için ve şimdilerde eylem halinde bir icraya dönüşmek üzere olan sonuna kadar görülen bir rüyaya – dönüşebilsin
Bu yüzden ben de çalıştım, sizin gibi değil ama sizden daha iyi çalıştım ve yine de şunu söylüyorum: öğrettiğim kesinlikle bilim değildir. Her kişinin kendi doğasını, kendi gerçek yaşamının kendisini aynı yola yöneltip yöneltmediğini incelemesine izin verin ve ancak o zaman onun benimle gelmesine müsaade edin ama müsaade edin. Sizden daha iyi çalıştım çünkü bende sizde bulunmayan bir şey var. Elbette, kibrim, ya da yaygın olarak adına ne deniyorsa, sizinkinden daha fazla değil. Kendime dair mütevazı yani münasip görüşümü kendime saklarım, gayet tabii akranlarım arasında, kimin sosyalist kimin sosyalist olmadığını söyleme zorunluluğu hariç! Çünkü sosyalizmi gasp eden ve Marks’ın Kapitali’ni, Nibelungen hazinesini koruyan cüceler gibi bekleyen Niselheim’ın soğukkanlı insanları küçümsenmeli ve dağıtılmalıdır. Sosyalizm meşru varislerine devredilmeli ki böylece neyse ona, – neşe ve coşkuya, inşa ve yapıma, tüm duyular için ve tüm ilksel yaşamlar için ve şimdilerde eylem halinde bir icraya dönüşmek üzere olan sonuna kadar görülen bir rüyaya – dönüşebilsin. Ve varisler hala uyuduğu ve rüya ve şekilciliğin uzak diyarlarında kaldıkları için ve birilerinin mirasa nihayetinde el koyması gerektiği için bu varisleri bir araya toplamalı ve kendimi de onlardan biri olarak meşrulaştırmalıyım.
O zaman bu Marksistler tüm bu bilimsel hurafelerini nereden edinmektedir? Marksistler, geleneğin ve koşulların çeşitlenmiş, parçalanmış, çetrefil ve karışık detaylarını tek bir düzen ve birlik hattına indirgemek istiyorlar. Onlar dahi basitleştirme, birlik ve evrensellik ihtiyacını hissediyorlar.
Gene sana mı ulaştık, oh sen muhteşem kurtarıcı Bir ve Evrensel Fikir, sen ki gerçek yaşama olduğu kadar gerçek düşünceye de gerekli olan, bir arada varolmayı ve toplumu, anlaşmayı ve içselliği yaratan, düşünürlerin zihninde ve doğa sözleşmesinde yer alan fikir? Sen, ruh ismiyle adlandırılan!
Ama sana sahip değiller ve bu yüzden senin yerine koyuyorlar. Bu yüzden kendi yanıltıcı taklitlerini, kendi tarihsel yamalarının ve kendi bilimsel yasalarının ikame ürünlerini uyduruyorlar: onlar sadece detayları oluşturan, ilişkilendiren ve düzenleyen ve dağınık olguları yani bilimi bağlayan tek bir ikna edici genel ilkeyi tanırlar. Aslında bilim ruhtur, düzendir, birlik ve dayanışmadır; bilimse… Fakat o, dolap ve dalavere olduğunda, sözde bilim adamı sırf kılık değiştirmiş bir gazeteci ve kötü kamufle olmuş başyazar olduğunda, istatistiklere göre formüle edilmiş pek çok olgu ve diyalektikle maskelenmiş basmakalıp sözler, tarihin bir çeşit yüksek matematiği ve gelecek yaşam için şaşmaz bir el kitabı olduğunu iddia ettiğinde bu sözde bilim ruhsuzdur, idrak kabiliyetine engeldir. Argümanlar ve kahkahayla, sinirden kudurarak yok edilmesi gereken bir engeldir.
Ruhun diğer biçimlerini bilmiyorsunuz ve bu yüzden peygamberlik oynamak isteyen gerçek profesörler olduğunuz zamanlar hariç, tıpkı ut çalmak isteyen ama çalamayan diğer profesörünüz, koruyucu aziziniz gibi avukat yüzlerinize profesörlük maskesini giydiniz.
Fakat bizler ruhun ne olduğunu biliyoruz ve bunu burada sık sık söyledik. İnsanlığın akışında tür ve kaynak açısından sizinkinden farklı evrensel bir uyumumuz var. Bilgimiz, büyük asli hislerimizle ve güçlü, geniş kapsamlı irademiz ile doludur: bizler – fakat önce siz zavallı Marksistler, bir sandalye çekin ve oturun ve sıkı durun, zira berbat, küstah bir iddia birazdan öne sürülecek, ki bu eş anlı olarak bana karşı küçültücü bir tonda ileri sürmek isteyeceğiniz suçlamanın önüne geçecektir – bizler şairleriz; ve bilimsel dolandırıcıları, Marksistleri, soğuk, boş, ruhsuzları yok etmek istiyoruz böylelikle şiirsel vizyon, sanatkârane yoğunlaşmış yaratıcılık, heves ve kehanet şu andan itibaren harekete geçmek, çalışmak ve inşa etmek için kendi yerini bulacaktır; yaşamda, insan bedenleriyle birlikte, insicamlı bir hayat, iş ve grupların, toplulukların ve ulusların dayanışması için.
Evet, gerçekten de öyle. Yeterince uzun süredir şiirsel bir rüya ve melodi olan, büyüleyici bir çevre ve parlak bir renk cümbüşü tümüyle hayata geçecek ve gerçek olacaktır. Biz şairler, yaşayan ortamda yaratmak ve kimin daha büyük ve daha güçlü uygulayıcılar olduğunu görmek istiyoruz. Bildiğini iddia eden ve hiçbir şey yapmayan sizler mi, yoksa şu anda içinde canlı bir imge, kesin bir his ve enerjik iradeye sahip bizler mi? Ne yapılabilecekse onu yapmak isteyen biziz, şimdi ve sonsuza kadar. Biziz bıkıp usanmadan sizin yanınızdan kahkaha, sebepler ve öfke ile geçip saldırılarla ve savaşlarla daha yoğun parçaların üstesinden gelen, biteviye ileriye güdümlü, sürekli eylem, inşa ve yıkım bulunan harekette bizlerle birlikte olan insanları örgütlemek isteyen. Bilim de, parti de temin etmiyoruz. Sizin anladığınız şekliyle daha az entelektüel ittifak sunuyoruz, zira siz bu tür bir şeyden bahsettiğinizde kafanızda aydınlanma diye adlandırdığınız ve bizim ise yarı-eğitim ve broşür-yemi dediğimiz şey beliriveriyor. Bizi harekete geçiren ruh yaşamın özüdür ve etkin gerçekliği yaratır. Bu ruhun bir diğer adı daha vardır: dayanışma [Bund]; ve bizlerin güzel bir sunumla şiirselleştirmek istediğimiz şey eylemdir, sosyalizmdir, bir işçi sınıfı cemiyetidir[Bund].
İşte burada Marksistlerin neden ruhu materyalist diye adlandırdıkları ünlü tarih mefhumundan dışladıklarını gözlerimizin önünde net bir şekilde görüyoruz ve ona ellerimizle dokunabiliyoruz. Bizler, bu noktada, diğer mükemmel Marksist muhaliflerin yaparken başardıklarına kıyasla daha iyi bir açıklama sunabiliriz. Marksistler, beyannamelerinde ve görüşlerinde ruhu çok doğal, aslında neredeyse mükemmel bir maddi neden ile dışarıda bırakmıştır, yani çünkü ruhları yoktur.
Fakat bu, onların tarihi tanımlama tavırları, hakkıyla “materyalist” olarak adlandırılabildiğinde doğru olabilirdi sadece. Bu da temsilcilerinin kendilerine ait bir ruhla elde edemeyeceği bir girişim olsa da takdire şayan, hatta devasa bir teşebbüs – tüm insanlık tarihini sırf fiziki olaylar, somut gerçek işlemler, dünyanın geri kalanındaki maddi olaylar arasındaki sonu gelmez etkileşim ve insan bedenlerinin psikolojik süreçleri biçiminde tanımlama girişimi – olurdu. Ancak hâlihazırda belirtmiş olduğum sebeplerden ötürü bu, kati surette yasalara dayanan bir bilim olamaz ancak böyle bir bilimin hayali, neredeyse fantastik bir ön taslağa dönüşebilir. Belki bir gün birileri, bu işi, sırf doğru temeli ve dil olanağını bulmak için bile olsa, bu katı yapıyı eritmek ve onu tamamen bir imgeye indirgemek ve bu büyük ters yöne çevirimi üstlenmek, yani insanlık tarihinin tamamını – tüm maddeselliği hariç tutarak- topyekün ruhsal bir oluşum, akli akımların mübadelesi olarak betimlemek için – üstlenecektir. Materyalizmi nihai sonuçları üzerinden düşünebilen herhangi biri bunun idealizmin diğer yüzü olduğunu bilir. Böylesi hakiki bir materyalist her kim ise O, ancak Spinoza okulundan geliyor olabilir. Ama bu kadarı yeter! Marksistler bundan ne anlamaktadır? Marksistler, Spinoza adını duyduklarında muhtemelen broşürcülerinin ve Darwinci tekçi yazarların Spinoza’dan çıkarttıkları pelüş oyuncağı düşünmektedir.
Yeter artık: burada sadece, Marksistlerin tarihin materyalist anlayışı dedikleri şeyin rasyonel anlaşılan herhangi bir materyalizm ile hiçbir ilgisi olmadığını söylemek gerekiyor: sonunda Marksistler, materyalizmi rasyonel bir biçimde anlamanın dahi bir çelişki olduğunu düşündüler ve hatta bunda yanılmış bile olmazlardı. Her halükarda öğrettikleri tarihsel anlayış “ekonomik” olmalıdır. Yukarıda da söylendiği üzere onun gerçek adı, ruhsuz tarih anlayışıdır.
Sözcüklerin çelişik yanlış kullanımı Marksistleri, sığ adamları ne kadar rahatsız edilebiliyorsa ancak o kadar rahatsız etmiştir. Bazıları söz konusu çelişkiye absürt bir yarım gerçekle, diğerleri farklı, çarpık bir gerçek dışılıkla uyum göstermiş ve bu şekilde aralarında farklı ekoller ve her türden gerilim ve ayrılık çıkmıştır.
Marksistler, tüm politik koşulların, dinlerin, entelektüel hareketlerin hepsinin sadece ekonomik koşulların ve toplumsal kurumların ve işleyişlerin bir tür yan tesiri, ideolojik bir üst yapısı olduğunu keşfettiğini iddia etmektedir. Elbette kendi doktrinlerini ve tüm ajitasyonlarını ve politik eylemlerini bundan hariç tutmazlar. Onların süfli akılları, kendilerinin ekonomik ve toplumsal gerçeklik olarak adlandırdığı şeyle, akli ve ruhi eylemin ayrılmaz bir biçimde birbiriyle ne denli iç içe geçtiği, ekonomik yaşamın toplumsal yaşamın sadece çok küçük bir parçası olduğu, bu toplumsal yaşamın, insanın bir arada yaşama hareketlerinden, büyük ve küçük ruhsal yapılardan tümüyle ayrılamaz olduğu gerçeğinden sadece biraz rahatsız olur? Onlar, umumiyetle tüm beyanlarında kendi sözcüklerini idrak etme ihtiyacını hiç hissetmemiş ağzı laf yapan konuşmacılardır ve laf ebesidirler. Bir an bunu idrak etselerdi derin sessiz adamlar olurlardı. Zira kendi tüm çelişkilerinde ve tutarsızlıklarında boğulurlardı.
Sözcüklerin çelişik yanlış kullanımı Marksistleri, sığ adamları ne kadar rahatsız edilebiliyorsa ancak o kadar rahatsız etmiştir. Bazıları söz konusu çelişkiye absürt bir yarım gerçekle, diğerleri farklı, çarpık bir gerçek dışılıkla uyum göstermiş ve bu şekilde aralarında farklı ekoller ve her türden gerilim ve ayrılık çıkmıştır. Bu doktrinden yola çıkarak bazıları politikayı ekonominin neredeyse alakasız bir yansımasına indirgediği için Marksizm’in apolitik ve handiyse anti-politik bir tavır beyan ettiği sonucuna varmıştır. [Buna göre] politika, yasama ve hükümet biçimleri önemli değildir; sadece ekonomik biçimler ve ekonomik mücadeleler önemlidir (fakat elbette bu mücadeleler de saf doktrine kaçak sokulmuştur zira bir mücadele, hatta ekonomik bir mücadele dahi tümüyle ruhsal bir meseledir, ruhun yaşamıyla güçlü bir biçimde iç içe geçmiştir – bu kadarı yeter, çünkü, yukarıda da söylendiği üzere, Marksizm’in herhangi bir nokta-i nazarını inceleyen biri her zaman imkânsızlık, taviz ve kaçak keşfeder.) Her şeye rağmen diğerleri, politikanın yardımıyla ekonomik meseleleri etkilemek isterler ve kendilerinin profesörlüğe ait mürekkep lekelerinden oldukça farklı görünen tavizlere, bahanelere ve bıktırıcı gerçeklik düzeltmelerine ekleme yaparlar. Kendilerinin tamamının da uygulaması gerektiği bu geçici çarelere ekleme yaparlar. Mesele bu değil ve biz de bu ihtilaflı meselelerle daha fazla uğraşmayacağız. Bunlarla politik Marksistler, kendi kardeşleriyle, sendikacılarla ve son dönemde iki asil ismin acınası bir biçimde yanlış kullanıldığı sözde anarko-anarşistlerle birlikte savaşsınlar.
Tüm doktrin yanlış olduğu ve bu doktrinin iler tutar bir tarafı olmadığı için, geride doğru ve değerli kalan tek şey İngiltere’de ve başka yerlerde Karl Marx’tan çok uzun zaman önce fark edilmiş olan bir gerçektir: insan olayları üzerinde düşünürken ekonomik ve toplumsal koşulların ve değişimlerinin yüksek önemi göz ardı edilmemelidir. Bu husus, özgürlüğe, kültüre, dayanışmaya, halka ve sosyalizme doğru atılmış en erken ve en önemli adımlardan biri olan, devletten ayrı olarak toplumun keşfi şeklinde adlandırılması gereken büyük harekete sebep olmuştur. Pek çok faydalı ve ufuk açıcı fikirler on sekizinci yüzyılın parlak gazetecilerinin ve politik ekonomistlerinin muazzam yazılarında ve on dokuzuncu yüzyılın ilk sosyalistlerinde bulunmaktadır. Ancak Marksizm tüm bunları bir karikatüre, sahteliğe ve yozlaşmaya indirgemiştir. Marksistlerin kavradığı sözde bilim gerçek etkisi bakımından acınası ve feci bir girişimdir (zira hiçbir sözde bilim, demagojik, hatta sadece popüler bir damgaya sahip olsa dahi, eğitimli ve eğitimsiz kitleleri ve de üniversite profesörlerini kendisine çekmeyecek kadar aptal değildir). Dolayısıyla Marksizm devletten uzaklaştıran bu akımı – diğer bir deyişle ortak bir ruh ile kültürsüzlükten birleşmiş gönüllü teşekküllere yönelen, kendisiyle birlikte toplumların toplumunu taşıyan akımı – gerisin geri devlete ve tüm toplumsal kurumlarımızın ruhsuzluğuna doğru, tersine çevirmeye çalışmaktadır ve dahası bu akım hırslı politikacıların çarklarını döndürmek için koşmaktadır.
Buna daha yakından bakmalıyız. Acı Marksist soğanının sadece iki kabuğunu soyduğumuz için gözlerimizi yaşartsa da bu soğanı daha derinden, merkezine doğru kesmeliyiz. Daha sonra bu ucubeyi kesip parçalara ayırmalıyız ve söz veriyorum buna devam ettikçe her zaman biraz burun çekme ve aksırma ve kahkaha olacaktır. Şimdiden bilim ve Marksistlerin materyalizmi açısından durumu gördük. Fakat bunlar geçmiş, günümüz ve geleceğe ilişkin ne tür bir tarihsel gidişat keşfetti? Bunun, maddi gerçeklikten kendi ruhsal üstyapılarına doğru büyüyen bir gidişat olmadığı kesin, bu muhtemelen Kartezyen pineal bezlerinde büyüyen bir tür.
Şimdi, profesörün yaşamı yanlış bilime, insan vücutlarını kâğıda indirgediği noktaya ulaştık. Kendisi de oldukça farklı bir tür profesöre, dönüşüm için başka pek çok yetenekle beraber dönüştü. Ne de olsa profesörler genellikle kendilerine dönüşüm sanatçıları, sihirbazlar, kasaba fuarlarında el çabukluğu marifetiyle ve geveze çeneleri ile üreten hokkabazlar derler. Karl Marx’ın en ünlü ve belirleyici bölümleri bana hep bu tür profesörleri hatırlatmıştır. “Bir, iki, üç. Gördüğünüze inanmayın”.
Şimdi zamanı geldi: “kapitalist üretim, doğal bir süreçle birlikte kendi değillemesini (negation) üretmektedir:” Sosyalizm. “İşbirliği” ve “yeryüzünün ortak mülkiyeti” için Karl Marx, hâlihazırda “kapitalist çağın bir başarısıdır” diyor. Büyük, muazzam, neredeyse sonsuz proleterleşmiş insan kitleleri aslında sosyalizme neredeyse hiçbir katkıda bulunmamıştır. Onlar sadece vaktin gelmesini beklemelidirler.
Sonuç olarak, Karl Marx’a göre uluslarımızın Orta Çağlar’dan günümüz kanalıyla geleceğe doğru ilerlemeci kariyeri “doğal bir sürecin gereksinimi ile” (İngilizce metne göre ki hala daha en net olandır: doğal bir yasanın zorunluluğu ile), üstelik de artan bir hızla gerçekleşen bir seyirdir. İlk aşamada küçük esnaf olarak sadece ortalama, sıradan insanlar, küçük burjuvalar vb. acınası kişiler vardı ve pek çok insan kendilerine ait küçük mülklere halen de sahipti. Ondan sonra kapitalizm, ikinci aşama, ilerlemeye doğru yükseliş, gelişimin ve sosyalizme giden yolun birinci aşaması geldi ve dünya tümden farklı bir çehreye büründü. Çok az kişi, her biri çok geniş olan mülklere sahipti, kitlenin hiçbir şeyi yoktu. Bu aşamaya geçiş zordu ve şiddet ve çirkin fiiller olmaksızın gerçekleşemezdi. Ancak bu aşamada vaat edilen toprağa doğru ilerleme çok daha hızlı ve gelişmenin sorunsuz işleyen raylarında kolaylıkla gerçekleşti. Tanrı’ya şükür gitgide daha fazla kitle proleterleşti; Tanrı’ya şükür artık daha az kapitalist bulunuyordu; en son proleter kitleler, deniz kıyısındaki kum gibi yalıtılmış devasa müteşebbislerle yüzleşene kadar bu az sayıdaki kapitalist, birbirinin malına el koydu ve şimdilerde de üçüncü aşamaya, gelişmenin ikinci sürecine sıçradılar; sosyalizme doğru son adım ise sadece bir çocuk oyuncağı: “Kapitalist özel mülkiyetin ölüm çanları çalıyor”. “Üretimin araçlarının merkezileşmesi” ve “emeğin toplumsallaşması” diyor, Karl Marx, kapitalizm ile başarıldı. O, buna “kapital tekeli altında gelişen” üretim biçimi diyor, zira kapitalizmin sosyalizme dönüşmeden hemen önceki son güzelliklerini överken her zamanki gibi kolaylıkla şiirsel bir esrikliğe bürünüyor. Şimdi zamanı geldi: “kapitalist üretim, doğal bir süreçle birlikte kendi değillemesini (negation) üretmektedir:” Sosyalizm. “İşbirliği” ve “yeryüzünün ortak mülkiyeti” için Karl Marx, hâlihazırda “kapitalist çağın bir başarısıdır” diyor. Büyük, muazzam, neredeyse sonsuz proleterleşmiş insan kitleleri aslında sosyalizme neredeyse hiçbir katkıda bulunmamıştır. Onlar sadece vaktin gelmesini beklemelidirler.
Yine de doğru değil mi? Kapitalizmin bize işbirliği ve yeryüzünün ortak mülkiyeti ve üretim araçlarını getirmiş olduğu söylenebilirken, siz bilimin beyefendileri, o noktaya ulaşmaktan uzak mıyız? Ortak mülkiyet her ne anlama gelirse gelsin, en azından bu kadarı nettir, gerçi pek çok farklı ortak mülkiyet biçimleri olabilir, fakat gasptan, imtiyazdan, özel mülkten gayri bir şey olsa gerektir. Sözde şimdiden sosyalizme benzeyen bu ortak mülkiyete dair herhangi bir iz şu anda görülebilir mi? Evet mi, hayır mı? Zira bu doğal sürecin daha ne kadar süreceğini bilmeyi çok isteriz. Biliminizi bize gösterin, lütfen!
Fakat kim bilir, kim bilir! Belki de Karl Marx, yeryüzünün ortak mülkiyetinin gözle görünür başlangıçlarını ya da izlerini ve hâlihazırda on dokuzuncu yüzyıl ortalarında tekelci kapitalizmden doğmuş üretim araçlarını gördü. İşbirliğine gelince konu daha yakından inceleme altındadır, şimdiden oldukça nettir. Ancak bana göre işbirliği, birlikte hareket ve ortak çalışma demektir ve bir ineğin ve atın saban önüne müştereken çekilmesine veya pamuk tarlasında veya şeker kamışı tarlasında Zenci (Negro) kölelerin, ortak iş bölümü ile ortak bir mekândaki çalışmasına “işbirliği” ya da “birlikte çalışmak” diyen kişi budala değilse nedir – fakat ne söylüyorum ben? Karl Marx tam da böyle bir budalaya benziyor! Ne geleceği! Kapitalizmin daha fazla gelişmesi de ne! Zeki âlim günümüze sıkışıp kalmıştır. Karl Marx’ın işbirliği dediği şey ki sosyalizmin bir unsuru olması gerekir, kendi zamanındaki kapitalist teşebbüste gördüğü çalışma biçimi, binlerce kişinin bir odada çalıştığı fabrika sistemi, işçinin makinelere adaptasyonu ve kapitalist dünya pazarı için malların üretiminde sonuç olarak ortaya çıkan yaygın iş bölümüdür. Kaldı ki kendisi de sorgulamaksızın kapitalizmin “şimdiden aslında toplumsal üretim teşebbüsüne dayandığını” söylemektedir.
Marksizm’in temelinin, bu tür bir sosyalizm İncili’nin adına Kapital denmesi sembolik olarak önemli değil midir? Sosyalizm, kültür ve dayanışma, yalnızca takas ve neşeli iş, toplumların toplumu, ancak bir ruh uyandığında, örneğin Hristiyan ve Hristiyan-öncesi çağların Cermen uluslarının bildiği gibi gelebilir diyerek, kapitalist sosyalizme kendi sosyalizmimizle karşı çıkıyoruz.
Evet gerçekten de bu tür emsalsiz saçmalıklar eşyanın tabiatına aykırıdır, fakat kapitalizmin sosyalizmi tümüyle kendinden geliştirdiği ve sosyalist üretim biçiminin kapitalizm altında “serpildiğini” söyleyen Karl Marx’ın görüşü kesinlikle doğrudur. Şimdiden işbirliğine sahibiz, şimdiden, en azından yeryüzünün ortak mülkiyetine ve üretim araçlarına giden yol üzerindeyiz. Sonunda geriye kalan çok az mülk sahibini de kovalamaktan başka yapılacak bir şey kalmayacak. Gayri her şey kapitalizmden gelişmiştir. Zira kapitalizm ilerleme, toplum ve hatta sosyalizmle eşitlenmiştir. Gerçek düşman “orta sınıf, küçük sanayici, küçük tüccar, zanaatkâr, çiftçi”dir. Çünkü onlar kendileri çalışırlar ve en fazla birkaç yardımcıya ve çırağa sahiptirler. İşte bu beceriksiz, cüce teşebbüstür, oysa kapitalizm tekbiçimlidir (uniformity), binlerce kişinin tek bir yerde çalışmasıdır, dünya pazarı için çalışmaktır; işte bu toplumsal üretim ve sosyalizmdir.
Karl Marx’ın gerçek doktrini budur: kapitalizm Orta Çağlar’ın kalıntıları üzerinde tam bir zafer kazandığı zaman ilerleme damgasını vurur ve sosyalizm resmen oradadır.
Marksizm’in temelinin, bu tür bir sosyalizm İncili’nin adına Kapital denmesi sembolik olarak önemli değil midir? Sosyalizm, kültür ve dayanışma, yalnızca takas ve neşeli iş, toplumların toplumu, ancak bir ruh uyandığında, örneğin Hristiyan ve Hristiyan-öncesi çağların Cermen uluslarının bildiği gibi gelebilir diyerek, kapitalist sosyalizme kendi sosyalizmimizle karşı çıkıyoruz.
Dolayısıyla iki karşıt, keskin bir zıtlık teşkil etmektedir.
Burada Marksizm – orada sosyalizm!
Marksizm – ruhsuz, sevgili kapitalizm dikeni üzerindeki kâğıt çiçek.
Sosyalizm – çürümeye karşı yeni güç; ruh-suzluk, zorluk ve şiddetin bileşimine karşı, modern devlet ve modern kapitalizme karşı yükselen kültür.
Ve şimdi biri, bu noksansız modern şeye karşı yüzüne ne söylemek istediğimi anlayabilir –Marksizm: zamanımızın vebası ve sosyalist hareketin lanetidir. Şimdi daha da net olarak, bunun böyle olduğu, neden böyle olduğu ve neden sosyalizmin sadece Marksizm’e yönelik ölümcül bir düşmanlık ile ortaya çıkabileceği söylenecektir.
Çünkü Marksizm, her şeyden öte, geçmiş olan her şeye yukarıdan bakan ve onları hakir gören kültürsüz, işine geldiği gibi günümüz veya geleceğin başlangıcı diyen, ilerlemeye inanan, 1908 yılını 1907 yılından daha çok seven, 1909 yılından oldukça özel bir şeyler uman ve 1920 yılı gibi çok uzakta gerçekleşecek bazı şeylerden neredeyse nihai bir eskatolojik mucize bekleyen kimsedir.
Çev: Nesrin Aytekin
https://itaatsiz.org/?p=5516
submitted by karanotlar to u/karanotlar [link] [comments]

Home Ofis Nedir ve Çalışma Ortamı Nasıl Olmalıdır?

Home ofis, son yıllarda sıklıkla duymaya başladığımız kavramlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Peki home ofis nedir? Genellikle freelance ya da serbest çalışan kişilerin tercih ettiği bir çalışma yöntemi olan home ofis, kimileri için hayal edilemeyecek kadar güzel bir iş modeli. Kimileri ise bu şekilde çalışmanın son derece verimsiz olduğu kanısında. Biz de bu nedenle sizler için bu içeriğimizde home ofis konusunu detaylarıyla irdelemeye karar verdik.
Home ofis çalışmayı düşünüyor veya home ofis çalışanların yaşantılarını merak ediyorsanız, içeriğimizin devamını okumanızda büyük fayda var. Bu sayede home ofis mantığının sizin yaşam tarzınıza uyup uymayacağına da kolaylıkla karar verebilirsiniz. Dilerseniz daha fazla beklemeden home ofis konusunu ayrıntılarıyla masaya yatıralım.
İdeal bir ofis için atılması gereken adımları ise Verimliliği Artıracak Bir Ofis Ortamı Nasıl Yaratılır? başlıklı içeriğimizden öğrenebilirsiniz.

Home Ofis Nedir?

İngilizce bir terim olsa da Türkçe’de de aynı şekilde kullanılan home ofis kavramı, çalışma alanını eve taşıyarak para kazanmayı mümkün kılan bir iş modelidir. Ancak kesinlikle “oturduğun yerden para kazanmak” değildir. Bireysel çalışmanın ön planda olduğu metin yazarlığı, girişimcilik, tasarımcılık gibi meslek dallarında daha yaygın görülen home ofis çalışma mantığı; mimarlar ve kimi mühendisler tarafından da tercih ediliyor.
Herhangi bir iş yerine bağlı olmaksızın evden çalışmayı mümkün kılan home ofis modelinde çalışanların en büyük gereksinimleri ise teknolojik aletler. Dolayısıyla temel olarak bilgisayar ve internetin olduğu her yerde çalışabilmeye imkan tanıyan tüm meslek profesyonellerin home ofis mantığıyla çalışabileceğini söyleyebiliriz. Fakat elbette her iş modelinde olduğu home ofisin de artıları ve eksileri olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır.

Home Ofis Çalışmanın Avantajları ve Dezavantajları Nelerdir?

Pek çok kişiye göre home ofis, çalışmadan çalışmak gibi bir şey. Oysa ki home ofis çalışanlar da bir iş yerine bağlı olarak çalışan kişiler kadar mesai harcayıp yine herkes kadar emek sarf ederler. Bu yaygın ve yanlış yargıyı yıkmak için home ofis nedir sorusuna daha açıklayıcı bir yanıt bulmak gerekiyor. Bu doğrultuda home ofis çalışma tarzının avantaj ve dezavantajlarını incelemek işimizi kolaylaştıracaktır.
Home ofis çalışan kişiler, her sabah mesai trafiğine girmek gibi bir zorunlulukları olmadığından trafikte geçirilen verimsiz zamanı diledikleri gibi kullanmakta özgürdürler. Üstelik bu şekilde çalışanlar çalışma saatlerini de günlük yaşantılarına göre kendileri şekillendirebiliyor. Fakat elbette home ofis çalışırken verimli olabilmek için planlı bir çalışma stiline sahip olmak gerektiğini de unutmamakta fayda var.
Bunun için de home ofis çalışanların çalışma saatleriyle ilgili kendilerinin koyduğu kurallardan söz edebilmek mümkün. Buna ek olarak, home ofis çalışmanın bir diğer avantajı da gürültü gibi dikkat dağıtıcı dış faktörlerden sıyrılabilmek olabilir. Bu sayede bir iş yaparken çok daha iyi odaklanılabilir.
Öte yandan hareketsiz bir hayat tarzına sahip olmak, home ofis çalışanların en büyük sıkıntılarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Mesai başlangıcı, bitişi, molalar, öğle yemeği, trafiğe karışma gibi durumlar yaşanmadığından home ofis çalışırken ister istemez çok daha hareketsiz kalınıyor. Bu da beraberinde sağlık sorunlarını da getiriyor. Diğer yandan evden çalışan kişiler, gün içinde sık sık işe ara verip egzersiz yaptıklarında bu dezavantajı da bertaraf edebiliyorlar.
Home ofis çalışmanın en büyük dezavantajı ise iş yerindeki sosyal ortamı sunamamasıdır. Dolayısıyla evden çalışan kişilerin zamanla sosyalleşmekten tamamen uzaklaşması kaçınılmazdır. Bu gibi durumların yaşanmaması adına çalışma programını aksatmadan uygulamak, planlı olmak ve sosyalleşilmesi gereken zamanlarda ev dışında da zaman geçirmeye özen göstermek işinizi kolaylaştıracaktır.

Home Ofis Çalışma Ortamı Nasıl Olmalıdır?

Home ofis nedir sorusunu etraflıca yanıtladıktan sonra home ofis çalışmaya, yani evinizi ofise dönüştürmeye karar verdiyseniz artık sıradaki adıma geçebiliriz. Yani verimli bir şekilde çalışabilmeniz için home ofis ortamı oluşturmak üzere atmanız gereken adımlara. Sonuçta iş yerine gitmiyorsunuz diye evinizde de çalışma ortamı yaratmayacak değilsiniz.
Home ofis çalışma ortamı, evinizle işinizi ayırt etmenizi sağlayacak bir şekilde yeniden tasarlanmalı. Böylece işinize daha iyi odaklanabilir, evin rahatlığından sıyrılabilir ve sorumluluklarınızı planlı bir şekilde yerine getirebilirsiniz. O halde gelin, evinizde yapacağınız birtakım değişikliklerle home ofis çalışma ortamına sahip olmanın inceliklerine bir göz atalım.

Çalışma Odası Yaratın

Eğer mümkünse evinizin bir odasını yalnızca çalışmak için ayırın. Bu sayede evinizle işinizi ayırabilir ve evinizin yalnızca sınırlı bir kısmında işlerinizi düşünmeyi sağlayabilirsiniz. Ancak çalışma odası yapabilecek bir ortamınız yoksa evdeki bir bölümü kendinize çalışma alanı olarak ayırabilmeniz de mümkün. Bu anlamda yemek masası veya yatak odasında oluşturulacak bir çalışma alanı işinizi görecektir. Ancak çalışmak için yaratacağınız alanın televizyon gibi dikkat dağıtacak unsurlardan olabildiğince uzak olmasına dikkat etmenizde yarar var.

Kullanışlı Mobilyalar Tercih Edin

Çalışma odanız veya çalışma alanınız için tercih edeceğiniz mobilyaların işlevselliği son derece önemli. Çalışırken işinizi kolaylaştıracak, sizi rahat ettirecek ve en önemlisi sağlığınızı olumsuz etkilemeyecek mobilyalar almalısınız. Ayrıca masanız, koltuğunuz, dolaplarınız, kitaplığınız ve diğer mobilyalarınızı seçerken boyutlarının sizi zorlamayacak ölçülerde olduğundan da emin olmalısınız. Öte yandan mobilyaların renkleri de birbiriyle uyumlu ve gözlerinizi yormayacak pastel tonlarda olmalı.

Düzen Sahibi Olun

Çalışma alanındaki dağınıklık, verimsizlik yaratır. Gerekli dokümanları karışıklık içinde aramak size zaman da kaybettirir. Ayrıca her şeyin üst üste ve dağınık bir halde bulunduğu iş ortamı, çalışma motivasyonunuza da düşürecektir. Bunun önüne geçmek için ise çekmeceleri, dolapları, rafları düzenli tutmanız yararınıza olacaktır. Diğer yandan hemen her mağazada bulabileceğiniz küçük ve işlevsel depolama çözümlerinden edinerek dağınıklığın önüne geçebilmeniz de söz konusu.

Aydınlatmaya Önem Verin

Verimli çalışabilmenin en önemli kriterlerinden biri de yeterli aydınlatma. Bu anlamda öncelikle gün ışığından faydalanmanız en mantıklısı olacaktır. Ancak akşam saatlerinde de çalışabilmek için hem göz yormayacak hem de alanı yeteri kadar aydınlatacak ışık kaynakları edinmenizi tavsiye ederiz. Halojen ışık veren sarı ampuller, bu doğrultuda işinizi görecektir. Beyaz ışık ise gözlerin çabuk yorulmasına yol açacağından özellikle çalışma alanlarında kullanımı önerilmemektedir.
Konforlu bir ortam için konteyner ve prefabrik ofisler hakkında bilgi sahibi olmak üzere İş Yaşamınızı Konfor ve Prestije Taşıyan: Prefabrik Ofis başlıklı içeriğimize de göz atabilirsiniz.

Kaynak: https://prefabrikevfiyatlari.com/blogs/genel/home-ofis-nedir
submitted by flatartagency to u/flatartagency [link] [comments]

Da Vinci’nin Şifresini Çözen Yazar Dan Brown Hakkında Bilinmeyenler!

Da Vinci’nin Şifresini Çözen Yazar Dan Brown Hakkında Bilinmeyenler!
Kitapları tüm dünyada çok satanlar listelerinden inmeyen, 2005 yılında TIME Dergisi tarafından “Dünyadaki En Etkili 100 Kişi” arasında gösterilen yazar Dan Brown‘ı yakından tanımaya ne dersiniz?
Sizin için bilinmeyen yönleri, keşfedilemeyen sırları ve röportajlarıyla detaylı bir Dan Brown rehberi hazırladık…

Dan Brown Kimdir?


https://preview.redd.it/wweuk6zqpus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=8ca4474c9a13985334b710b03c3fa8b32bb254e9
Dan Brown, tüm zamanların en çok satan romanlarını yazan, okuyucular hatta akademisyenler arasında entelektüel bir tartışma konusu olan bir isim. Brown’un romanları o kadar etkili ki dünya çapında 56 dilde 200 milyondan fazla basılmış.
“Yayıncılık sektörünü ayakta tutan kişi” olarak anılan bir isim Dan Brown.
Eğitim döneminde bilim ve din arasındaki çelişik etkileşime, şifre çözmeye ve gizli hükemet örgütlerine hayranlık duymaya başlamış Brown. Bu temalar daha sonra kitaplarının arka planını oluşturdu. Brown’un romanları semboller, komplolar ve gizli toplum içerikleriyle bilinir. Gizemli yazarımızın kitaplarında kendinizi olayın içinde hisseder ve kitaba başladığınızda elinden bırakamaz

Dan Brown’ın Hayatı


https://preview.redd.it/s8r1v8mupus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=08b295b7bce5bd49a61ec5fe6fcd38e1dbc879f4
Brown, babasının matematik öğretmeni olduğu New Hampshire’da büyüdü. Annesi bir müzisyendi. Amherst College ve Phillips Exeter Academy’den mezun olmuş. 1986’da Amherst College’tan mezun olduktan sonra Los Angeles’ta bir şarkıcı-şarkı yazarı olarak çalışmaya giden Dan Brown müzik kariyerinde başarısız olduğunda 1993’te evine geri döndü ve Phillips Exeter’de İngilizce öğretmeni oldu. Daha sonra kurgu yazmaya başladı.
Dan Brown sembollerle dolu kitaplarını yazmadan önce yoğun araştırmalar yapan bir isim. Sanat tarihçisi ve ressam olan eşi Blythe Brown ise araştırmalarına yardım edip ve eşinin eserlerine fon sağlamakta olan bir isim. Dan Brown dünyanın en zengin yazarlarından biri olmasına rağmen her sabah 4 ‘te kalkıp haftanın her günü yazı yazarmış. Öyle ki yılbaşı tatillerinde dahi yazmayı bırakmazmış. Ayrıca yazar yedi dil öğrendiğini ancak bu dilleri pek kullanmadığını söylüyor.

Dan Brown Hakkında Az Bilinen 10 Gerçek


https://preview.redd.it/meyp8f2wpus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=90fb3ee5e3ad28402a988a62bedb062dfbb40f26
*Dan Brown Tahiti ziyaretinde sahilde uzanırken gördüğü Sydney Sheldon‘ın kitabı olan The Doomsday Conspiracy Türkçe adıyla Sheldon’ın Kıyamet Komplosu kitabını okumuş. Bunu bir kader olarak nitelendiren Brown, Sydney Sheldon’dan aldığı ilhamla kitap yazmaya karar vermiş.
\Romancı olmasına rağmen *roman okumaktan** nefret edermiş.
*Dan Brown’un yaşadığı New Hampshire’da bulunan 10 milyonluk evinin içinde sayısız geçit varmış. Brown’ın romanlarını yazdığı odasına ise bir tablonun arkasında bulunan düğmeye basılarak girilebiliyormuş.
*Başarılı yazar, yazılarını yazarken masasında antika bir kum saati bulundururmuş. Bu sayede her saatte bir mola vererek şınav ve gerilme gibi egzersizlerini yaparmış.
* Brown yazmak için ilham bulamadığı zamanlarda baş aşağı durarak düşünürmüş.
*Brown’un karakterleri için seçtiği isimlerin çoğu gerçek yaşamda tanıştığı insanlardan geliyormuş.
*Brown, şarkıcılık ve şarkı yazarlığında başarısız olmasına rağmen halen boş zamanlarında şarkı söylemeye ve yazmaya devam ediyor.
*Brown ve karısı, Da Vinci Yasası’nın film uyarlamasında yer aldı. Langdon’ın kitap anlaşmaları imzaladığı sahnede arka planda.
*Brown’un karısıyla birlikte yayınladığı ilk kitap, çok başarısız olduğu için basımdan kaldırılmış.
*Brown’un kitapları yayınlanmadan önce, editör ve çevirmenler yeri açıklanmayan ve internetin olmadığı bir odada tutuluyormuş. Ayrıca yanlarına özel eşyalarını almalarına dahi izin verilmeyip odada had safhada güvenlik önlemleri alındığı söyleniyor.

Vatikan Tarafından Kara Listeye Alınmasına Neden Olan Kitap: Da Vinci Şifresi


https://preview.redd.it/lzxez0fypus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=a2324d36452f6488ff5396ed52461b8f030c4091
Gizemli yazar Dan Brown 2003 yılında çıkardığı ve tüm dünyada satış rekorları kıran Da Vinci Şifresi kitabıyla dünyaya ün saldı demiştik. Sıra kitabın konusuna ve diğer ayrıntılara göz atmakta!

Da Vinci Şifresi’nin İlgi Çeken Konusu


https://preview.redd.it/ghjgupd0qus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=f5b6c5566a124438d71010c0900343c37b5650bc
Kitapta İsa ile ilgili tarihi sırlar ve Da Vinci’nin eserlerinde bu sırlarla ilgili ipuçları bıraktığı anlatılıyor. Ayrıca Da Vinci’nin gizli bir tarikata üye olduğu da belirtiyor. Dan Brown’un, sinemalarda da ilgi gören eseri bir cinayetle başlıyor. Cinayetin çözümü sırasında İsa’nın evlenmiş ve soyunun ilerlemiş olduğu fikri öne sürülüyor. Kitap da Leonardo da Vinci’nin yaptığı Son Akşam Yemeği adlı freskte, İsa’nın yanında oturan kişinin Havari Yuhanna değil; Magdalalı Meryem olabileceği ve Mecdeli Meryem’in İsa’nın eşi olduğu fikri ortaya atılıyor.
Romanda anlatılan bu teorilerin ise Sion Tarikatı tarafından korunduğu iddia ediliyor. Kitabın Hristiyan dünyasını karıştıran en tartışmalı özelliği ise, hikâyede işlenen cinayetlerin Papa 2. Jean Paul döneminde gücünü arttırmasıyla tanınan Opus Dei tarikatının üyelerince yaptırılması.

Kitap Katolik Dünyasını Birbirine Kattı

Kitap çıktığı dönemde beğeni topladığı kadar, tepkilerle de karşılaştı. Hristiyan camiasından oldukça tepki gören kitap, insanlara incilin güvenilirliğini sorgulatmakla suçlandı. Bu onlara göre İncil’i örtbas etme çabasıydı. Özellikle kitapta anlatılan İsa’nın ölmediği ve hatta dirilmediği, Galile Denizi’nin batısında küçük bir balıkçı kasabasında Meryem ile evlenip bir kız çocuğunun olduğunun yazılması sabırları taşıran son damla olmuştu.
Kitap sadece Hristiyan dünyasını etkilemekle kalmadı. Arap ülkelerindeki ilahiyat fakülteleri kurgusal bir roman olmasına rağmen Da Vinci Şifresi’ni derslerde inceledi.

Kitabı Yazmaya Karar Vermesi

Dan Brown, Da Vinci tablosundaki gizemi ilk kez İspanya’da Seville Üniversitesi’nde çalışmalar yaparken fark etmiş. Yıllar sonraysa Brown, Melekler ve Şeytanlar için Vatikan’ın gizli arşivlerinde araştırmalar yapma şansına sahip oluyor. Bu araştırmalar sırasında Da Vinci hakkında şüpheleri tekrar karşısına çıkıyor. Yazarımız kitabı yazma öyküsünü şöyle anlatıyor:
“Louvre Müzesi’ne gittim ve Da Vinci’nin ünlü yapıtlarından bazılarının orijinallerini inceledim. O sırada bir sanat tarihçisi bana, bu tabolardaki gizemleri anlamama yardım edecek ipuçları verdi. İşte o andan itibaren bu konu beni esir aldı.”

https://preview.redd.it/vbguc2o1qus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=6b8ccd9afea817998ed1d6f172ab88812553fc5c

Kitap Bir Kurgu Mu, Yoksa Gerçek Mi?

Romanın bir diğer özelliği de ‘Gizli Kardeşlik Örgütü’ hakkında bilgi vermesi. Örgüt hakkında fısıltılarla konuşulan sırlar ilk kez popüler gerilim romanı formatında bir kitapta anlatılıyor. Romanın yazarı dahi kitabın tamamen kurgusal olduğunu söylese de betimlenen tablolar, mekanlar ve tarihi belgelerin hepsi gerçek. Okuyucular da kitabın gerçek olduğuna inanmış olacak ki kitap bu başarılara imza attı. Ayrıca romanlar da anlatılan mekanlar okuyucular sayesinde ziyaretçi akınına da uğruyor.

”Ben tüm dinlerin öğrencisiyim”

“Ben tüm dinlerin öğrencisiyim. Bu konularda bilgim arttıkça, sorularım da artıyor.”
Brown kitapla ilgili yapılan sert eleştirileri ise şu sözlerle yanıtlıyor:
Hristiyan tarihini değiştirip değiştirmediğimi bilmiyorum, ama sanıyorum ki Hristiyanları İncil’deki kutsal yazıların doğruluğu ve tarihi konusunda tartışmaya teşvik ettim.

Diğer Kitapları

Kayıp Sembol


https://preview.redd.it/b1urdqi2qus31.jpg?width=403&format=pjpg&auto=webp&s=31d725dd4e4253cd4ae0dafed03e6704796bcbe8
Dan Brown, büyükbabasının mason olduğunu pek çok programda dile getirmiş bir isim. Bu yüzden evlerinde garip önlükler ve beyaz eldivenler bulunduğunu ifade ediyor. Brown’ın 2009’da çıkan Kayıp Sembol( The Lost Symbol), adlı romanını da bu yüzden yazdığı düşünülüyor Kitabın konusu masonluk.

Melekler ve Şeytanlar


https://preview.redd.it/1xg2ltt3qus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=45e805a37efd1e61fba22cebeb9b78791ff1c75c
Öncelikle belirtmek gerekir ki kitap adını Dan Brown’ın müzik alanında kariyerine devam ederken çıkardığı fakat başarılı olamayan albümünden almış. Melekler ve Şeytanlar (Angels and Demons), Dan Brown’ın 2000 yılında yayınlanmış romanı. Da Vinci Şifresi romanın da baş rolde yer alan Robert Langdon bu romanda da yer alıyor.
Romanda İlluminati isimli eski bir kardeşlik örgütü ile Katolik Kilisesi arasında geçen heyecan dolu olaylar anlatılıyor. Ambigramlar ( tam tersine çevrildiğinde de okunabilen grafiksel figürler) hakkında bilgi içeren ilk roman olarak gösterilen Melekler ve Şeytanlar’ın büyük bölümü Vatikan ve Roma’da, bazı bölümleri de İsviçre’de bulunan CERN laboratuvarında geçiyor. Film uyarlaması ise 15 Mayıs 2009’da ABD’de ve Türkiye’de vizyona girdi.

Cehennem


https://preview.redd.it/vq3iem85qus31.jpg?width=480&format=pjpg&auto=webp&s=439e211de9cc858fb8e08337bf61202c373724f4
Cehennem (Inferno) Dan Brown tarafından yazılıp 2013’te basılan gerilim ve gizem romanı. Robert Langdon serisinin dördüncü kitabı. Kitap 14 Mayıs 2013’te yayınlandı. Kitapta hızlı nüfus artışı sorunu karşımıza cehennem olarak çıkıyor. Bu sorunun olumsuz sonuçları, bu soruna getirilebilecek çözümler kitabın konusunu oluşturuyor.

Origin

Yazarın 27 Eylül 2017’de yayınlanacak “Origin” isimli yeni romanı da diğer romanlarında olduğu gibi din, bilim, sanat ve mimarlık tarihinden izler taşıyacak. Romanı ilk okuyan ülke ise saat farkı sebebiyle Türkiye olacak.

Kitapların Kahramanı: Robert Langdon


https://preview.redd.it/cdvx6jc6qus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=4294364ca5a4d343f227bd463c4acf27ebb73217
Harvard Üniversitesi profesörü sembol bilimci Robert Langdon karakteri Dan Brown’ın tüm kitaplarında yer alıyor. Robert Langdon’ın bir öğretmen olma sebebi ise Dan Brown’ın babasının öğretmen olması.
‘Benim için hayattaki en büyük kahramanlar öğretmenlerdir. Babam da öğretmendi. Öğrenmenin eğlenceli bir iş olduğunu düşünüyorum. Okuyucular da bunu eğlenceli buluyor. Okuyuculara bir şeyler öğretmek için bir profesör kahramandan daha iyisi olabilir mi?”

Kitaplarının Başarısının Sırrı…

Şimdi de Dan Brown’un sırlarını ve düşünce dünyasını anlattığı röportajından öne çıkan kısımlara bir bakalım:
Size “Tanrı’dan sonra en çok kitap satan yazar” deniliyor. Bu kadar çok okunmanın sırrı ya da formulü nedir? Keşke bir formülüm olsaydı, kitap yazmak daha kolay olurdu. Elbette kitaplarımda belli başlı bazı unsurlar var. Sanat var, mimari var, semboller ve şifreler var. Aynı zamanda modern bir unsurun da olması gerekiyor.
“Tanrı’dan sonra kitapları en çok satan yazar” tanımlaması hoşunuza gidiyor mu? Bunun üzerinde çok da düşünmüyorum. Bu röportajı milyonlarca kişinin okuyacağını düşünürseniz yazmakta zorlanabilirsiniz. Ben sadece okumak isteyeceğim kitapları yazmaya çalışıyorum. Yayımlandığında olacakları düşünmüyorum. Dış etkenlere kapalı bir modda oluyorum.

https://preview.redd.it/13cwbni7qus31.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=ab0af6c7b1ca70f2abc66642e35b555aaad59743
Kitaplarınızdaki komplo teorilerinin ne kadarına gerçekten inanıyorsunuz? Ben bir komplo teorisyeninden ziyade şüpheciyim. Kaosu sevmiyoruz. Otobüsü süren birinin olduğunu, iplerin birinin elinde olduğunu bilmek istiyoruz. İnsanların olayların rastgele gerçekleşmediğine, arkalarında birilerinin bulunduğuna inanması gerekir. Dinlerin de kökeni budur. Kuralların olduğuna inanma arzumuzdur.
Peki başarınızda pazarlama ve halkla ilişkiler faaliyetlerinin rolü nedir? Elbette pazarlama çok önemli. Ama insanlara sevmedikleri bir şeyi satamazsınız. Sonuçta önemli olan birilerinin kitabı okuyup arkadaşlarını araması ve “Harika bir kitap okudum” demesidir.
Çok satan bir yazar olmak sizi kısıtlıyor mu? İnsanların benim kitaplarımda sevdiği şeylerden biri de içlerinde bulmacalar ve sırlar olması. İyi adam kim, kötü adam kim hiçbir zaman tam emin olamıyorsunuz. Çok fazla illüzyon var. Bunu bilinçli yapıyorum. Okuyucunun bir sonraki sayfaya bakar bakmaz sırrı hemen çözmemesini sağlamak için büyük bir emek gerekiyor.
Bu illüzyonu nasıl yaratıyorsunuz? Kitabı yazarken her detay kafanızda önceden belirlenmiş oluyor mu? Bunun için devasa bir altyapı oluşturmak gerekiyor. Son kitabımın ana taslağı 100 sayfaydı. Kitabın sonunda ne olacağını, nasıl ilerleyeceğini bilmeniz gerekiyor.

”İstanbul Beni Büyüledi.”

Türkiye’ye gitmeden önceki fikirleriniz ve gittikten sonraki izlenimleriniz arasında nasıl bir fark var? Beni tamamen afallatan şey İstanbul’un modernliği oldu. Jimmy Choo’ları, Gucci’leri, Prada’ları görüyorsunuz. İstanbul, üst sınıf, modern, dünyevi, ticari bir tarz ve felsefenin karışımı. Üstelik bunlar Ayasofya’nın yanı başında. Bu şoke edici bir birliktelik. Sizden İslam’ı merkez alan bir kitap bekleyebilir miyiz? İslam’ı daha iyi anlamadan hakkında yazmak istemem. İslam’ı büyüleyici buluyorum. İslam hakkında bir gün yazabilirim ama şu an için böyle bir planım yok.
Eğer Dan Brown’nu daha önce hiç okumamışsanız yeni kitabına aylar kala seriye başlamak için mükemmel bir zamanda olduğunu söylemek mümkün. Sizin de sırlarla dolu kitapları ve Dan Brown hakkındaki yorumlarınızı merak ediyor, yorumlarınızı bekliyoruz…
Kaynak: https://emoji.com.tdan-brown/
submitted by flatartagency to u/flatartagency [link] [comments]

iddia ingilizce nedir video

Paralel Evrenden Gelen Adamın Tuhaf Hikayesi - YouTube - YouTube Sezin Karameşe - YouTube Dünya yuvarlak değildir! - YouTube Closed Shell System Nedir? Çevirin Lan Çevirin  Recep İvedik 5 - YouTube İşte merak edilen o sesler - YouTube

hak iddia etmek. pretend. hak iddia etmek. (haksız yere) arrogate to oneself. hak iddia etmek. stake out a claim. hak iddia etmek. put in a claim for. haksız iddia. iddia contention iddia {i} pretension iddia submission iddia {i} pleading iddia {i} argument. Her argument was not based on facts. - Onun iddiası gerçeklere dayalı değildi. This argument is nothing more than rhetoric. - Bu iddia, söz sanatından başka bir şey değil. iddia (Kanun) challenge iddia allege. She allegedly killed him in self iddihar nedir ve iddihar ne demek sorularına hızlı cevap veren sözlük sayfası. (iddihar anlamı, iddihar ingilizcesi, ingilizcede iddihar, iddihar nnd) İngilizcede iddia ne demek, iddia sözcüğünün ingilizce sözlük karşılığı nedir iddia türkçe ingilizce çevirisi iddia kelimesinin ingilizce okunuşu ve yazılışı. iddia ne demek? iddia nedir? iddia sözlük anlamı ve iddia hakkında bilgi kaynağı. Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca ve birçok dilde anlamı. iddia TDK sözlük. iddia nedir ve iddia ne demek sorularına hızlı cevap veren sözlük sayfası. (iddia anlamı, iddia ingilizcesi, ingilizcede iddia, iddia nnd) İngilizce fiillerin mastar hallerini iki farklı kategoride inceleyeceğiz. The present forms of the infinitives ( Level A2 -B2) Diğer zamanlarda fiillerin mastar kullanımı ( Level B2 < … ) infinitives konu anlatımı. Şimdi sırasıyla fiillerin mastar hallerinin ingilizcede nasıl kullanıldığını yukarıdaki tablomuza göre örneklerle inceleyelim. The to infinitive kullanımı

iddia ingilizce nedir top

[index] [1756] [3169] [5268] [7896] [6920] [5156] [852] [3314] [2113] [3434]

Paralel Evrenden Gelen Adamın Tuhaf Hikayesi - YouTube

Enjoy the videos and music you love, upload original content, and share it all with friends, family, and the world on YouTube. Kanala Abone Olmak İçin Tıklayınız: https://goo.gl/LZ06LZFacebook https://www.facebook.com/recepivedikInstagram https://www.instagram.com/recepivedik/Rec... 1954 Yılında Tokyodaki Havalimanına, garip görünümlü bir işadamı geldi. Bu adam Taured denilen bir ülkeden geldiğini söylüyor ve elinde Taured pasaportunu ta... onlar ÜnlÜ fİlmlerİn, dİzİlerİn gİzlİ kahramanlari... unutulmaz karakterlere ses veren dublaj sanatÇilari... show haber bugÜn onlarin stÜdyolarina konuk oldu... Ateş Hekimoğlu (Timuçin Esen) enfeksiyon hastalıkları ve nefroloji konusunda nam salmış başarılı bir doktordur. Asosyal, huysuz, ukala ama aynı zamanda zekâsıyla hayranlık uyandıran ... İngilizce versiyon aşağıdadır. (English version is below.) Günümüzde birçok internet kullanıcısının yakından ilgilendiği Deep Web artık çoğu insan tarafından... Ürünü satın almak için: https://bit.ly/2XdsprSİnternette Satılan ve PUBG Oynatabildiği İddia Edilen Akıllı Saati Satın Aldık! (650TL Bayıldık)Merhaba ... ÖNCEKİ VİDEO https://www.youtube.com/watch?v=0Db0oQKM1tUABONE OL http://bit.ly/barisozcanyoutubeDünya düz mü? Hadi canım bu da soru mu şimdi demeyin. Siz... burada türlü saçmalıklar yapıyorum.Iletisim: [email protected]

iddia ingilizce nedir

Copyright © 2024 top.onlinetoprealmoneygames.xyz